BÜROKRASİ
Tozlu bir masa üzerinde evraklar vardı
Genç adam, makine başında, elindeki belgeyi çoğaltmaya çalışmaktaydı.
Elimdeki dilekçemi verdim.
İlgilenirmiş gibi yaptı.
Mümkün olduğu kadar ağır hareketlerle okudu
Ve yine mümkün olduğu kadar ağır hareketlerle dosyaya yerleştirdi.
Dosya içinde dilekçe imzaya gidecekti..
Dosya içindeki dilekçenin imza vakti gelmemişti.
Kapının önünde bekledim.
Acelem vardı ama dilekçemi beklemeliydim.
Adam oldukça ağır hareketlerle bana on beş gün mühlet verdi.
On beş gün kapı önünde bekleyemezdim ki…
İğrensem de, yollarını aradım işimi hızlandırmanın.
Adam ona muhtaç olmamım acısını çıkarıyordu ezilmişliğinde.
Bense daha ezik, bağırmak istiyordum adamın yüzüne.
Bir müddet masanın üstündekilerle uğraştı.
Ne kadar yoğun ve çalışkan olduğunu ispatlamaya çalışmaktaydı.
Adamın elinde belge bir indi bir kalktı.
Adam, kafası karışmış memuru oynamaktaydı.
Kapı önünde bekledim.
Bir müddet adamı, sonra odanın duvarlarını inceledim.
İçi dosya dolu olan dolaba da baktım.
Hepsi ne kadar anlamsızdı.
Bir istek için bu kadar imza neden lazımdı?
Her imza için bu kadar adam
Ve bu kadar adama rağmen işler niye hala olmazdı.
Devlet baba verici, insanoğlu alıcıydı.
Fakat devlet babanın eli biraz sıkıydı.
Adam gibilerinin karnı doymazdı.
Aç karnı hareketle eritmek manasız olacaktı.
Yüksek hareket karnı fazla doyan insancıklara yakışırdı.
İnsancıkların lokmalarının bedelleri ağırdı.
Adamın masası kalabalıktı.
Lakin kuru kalabalıktı.
Adam, hantal dişli içinde ezilmekte ve önüne geçeni ezmekle mutlu olmaktaydı.
Dosyaları kayıt defterine yazmaktaydı.
Ne diyebilirim; teknolojiyi kullanmak böyle bir şey olmalıydı…
Adamın odası geçmişten kalmaydı.
Bugünü anlatan düne ait bir fotokopi makinesiydi.
Adam da bütün memurlar gibi zayıf kalmıştı.
Tabii ezberi bozmamak lazımdı.
Nihayet adam ağır harekelerle sandalyesinden kalktı.
İçinde dilekçe olan tozlu dosyayı aldı.
Doya, imzaya çıkmak için ilk adımı atmıştı.
Şimdi başka bir adamın masasında duracaktı.
Adam iş yapma sevinciyle yerine döndü.
Bu kadar hareket adamı yormuştu.
Yüzüme baktı…
Gülümsedi…
Bayan, biz sizler için buradayız dedi.
Dilekçem hala dosya içindeydi.
Üstelik başka bir masada beklemekteydi.
Gülümsemem kolay olmadı.
Ama zor da olmadı.
Ben de adama baktım.
Haklısınız dedim.
Dilekçem hala masadaydı…
Genç adam, makine başında, elindeki belgeyi çoğaltmaya çalışmaktaydı.
Elimdeki dilekçemi verdim.
İlgilenirmiş gibi yaptı.
Mümkün olduğu kadar ağır hareketlerle okudu
Ve yine mümkün olduğu kadar ağır hareketlerle dosyaya yerleştirdi.
Dosya içinde dilekçe imzaya gidecekti..
Dosya içindeki dilekçenin imza vakti gelmemişti.
Kapının önünde bekledim.
Acelem vardı ama dilekçemi beklemeliydim.
Adam oldukça ağır hareketlerle bana on beş gün mühlet verdi.
On beş gün kapı önünde bekleyemezdim ki…
İğrensem de, yollarını aradım işimi hızlandırmanın.
Adam ona muhtaç olmamım acısını çıkarıyordu ezilmişliğinde.
Bense daha ezik, bağırmak istiyordum adamın yüzüne.
Bir müddet masanın üstündekilerle uğraştı.
Ne kadar yoğun ve çalışkan olduğunu ispatlamaya çalışmaktaydı.
Adamın elinde belge bir indi bir kalktı.
Adam, kafası karışmış memuru oynamaktaydı.
Kapı önünde bekledim.
Bir müddet adamı, sonra odanın duvarlarını inceledim.
İçi dosya dolu olan dolaba da baktım.
Hepsi ne kadar anlamsızdı.
Bir istek için bu kadar imza neden lazımdı?
Her imza için bu kadar adam
Ve bu kadar adama rağmen işler niye hala olmazdı.
Devlet baba verici, insanoğlu alıcıydı.
Fakat devlet babanın eli biraz sıkıydı.
Adam gibilerinin karnı doymazdı.
Aç karnı hareketle eritmek manasız olacaktı.
Yüksek hareket karnı fazla doyan insancıklara yakışırdı.
İnsancıkların lokmalarının bedelleri ağırdı.
Adamın masası kalabalıktı.
Lakin kuru kalabalıktı.
Adam, hantal dişli içinde ezilmekte ve önüne geçeni ezmekle mutlu olmaktaydı.
Dosyaları kayıt defterine yazmaktaydı.
Ne diyebilirim; teknolojiyi kullanmak böyle bir şey olmalıydı…
Adamın odası geçmişten kalmaydı.
Bugünü anlatan düne ait bir fotokopi makinesiydi.
Adam da bütün memurlar gibi zayıf kalmıştı.
Tabii ezberi bozmamak lazımdı.
Nihayet adam ağır harekelerle sandalyesinden kalktı.
İçinde dilekçe olan tozlu dosyayı aldı.
Doya, imzaya çıkmak için ilk adımı atmıştı.
Şimdi başka bir adamın masasında duracaktı.
Adam iş yapma sevinciyle yerine döndü.
Bu kadar hareket adamı yormuştu.
Yüzüme baktı…
Gülümsedi…
Bayan, biz sizler için buradayız dedi.
Dilekçem hala dosya içindeydi.
Üstelik başka bir masada beklemekteydi.
Gülümsemem kolay olmadı.
Ama zor da olmadı.
Ben de adama baktım.
Haklısınız dedim.
Dilekçem hala masadaydı…
Elif SOLAK
Yorumlar