Kayıtlar

Nisan, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Tabu

Bir oyun sanki yaşadığımız… Sen tabu oynamayı seversin bilirim Bu yüzden adını tabu koyuyorum Zaten karışık olan zihninin,  Gi ttikçe sapalaşan koridorlarında  rastladığın kelimelerle oynuyoruz sadece… Esas olanlarını da, yasak olanlarını da                            Zihninin sapa koridorlarından topluyorsun bir bir kelimelerin                                                                          Kum saatimizse gözlerin… Baktın başladı, baktın ilerledi                            ve bir gün bakmışsın duracak oyun. Ben ise başlatmak için baktığında                            nasıl çarpıntıyla şaşırıp girdiysem oyuna, Aynı heyecanla                            başlayacağım yeni bir oyuna…                                                                                             Yelda Arıtaş

Meydan Mum Işığında

Resim
Konak Meydanı hala meydan mıdır bilemem. Ya da bilirim ama dilim varmaz demeye. En azından hala coşkuludur, hala biraz çocuk, biraz yaşlı; İzmir’imin orta yeri. Kemeraltı Çarşısı, koca koca binaların ardında saklanıyor sanki meydandan. Yine de olmazsa olmazı çığırtkan sesleri yüzünden, sobeleniveriyor hemencecik. Dört yanımı sarmış olan meydan;  Arnavut kaldırımı taşlarıyla döşeli. Onu caddeden ayıransa; yemyeşil çimenlikleri… Oturduğum bankta; sağ kulağım çığırtkanlarda, sol kulağım ise trafik gürültüsünün arasından martı seslerini ayırma çabasında. Çimenlerin ortasında duran ince uzun fıskiye havuzu, caddeyi görmeyelim diye yapılmış sanki. Havuz, o bilmem kaç şeritli caddeyi gizleyip İzmir Körfezi’ni açıyor görüşüne meydan sakinlerinin. İster oturup denizi, vapuru, martıları seyret sevgilinle, ister Arnavut kaldırımda kaç yüksek ökçeli kırılacak diye bahse gir kardeşinle. Peki ya şu tam karşımda duran Saat Kulesini nasıl anlatmalı ki. Yerden yükseldikçe küçülen çevresiy

Tuvaldeki izler/Vincent Van Gogh

Resim
Patates Yiyenler Hollandalı ard izlenimci '' mutsuz '' bir ressamdır.Resim kariyerine 1880 yılı itibariyle başlamış,genellikle çalışmalarında soluk ve koyu renkler kullanmıştır.Sonralarında izlenimci ve ard izlenimci sanat akımlarından etkilenip renklerini biraz daha açmıştır. ''Aslında tek anlamadığım şey sanatı belli sınırlar çizerek icra etme kısmıdır.Sanatsa eğer bu,evrensel ise eğer ve düş gücüyse her şey 'sınır' ne saçmadır.'' Sınırı aşıp,özgünlüğünü yaratmayı başarmıştır.Son sözleri her ne kadar ''Mutsuzluğum sonsuza kadar sürer.'' olmuşsada çalışmalarını inceleyince mutsuz bir insanın bile yer yer mutluluğu hayal ettiğini görebiliriz. Patates Yiyenler isimli tablosunu çocukluğumdan beri oldukça severim. Büyük bir hüzün anlatır,yoksulluk ve tek masa etrafına toplanıp patateslerini paylaşıp yiyen insanları. Paylaşmayı anlatır,umutsuzluğun içinde bir umut olduğunu ve paylaştıkça ümit edebileceğimizi. Ressam dostu Paul G

Yeşil Çam Yönetmenleri | Atıf Yılmaz BATIBEKİ

Resim
Tam ismi  Atıf Yılmaz Batıbeki ; (9 Aralık 1925'te Mersin'de dünyaya geldi ve 5 Mayıs 2006 akşamı İstanbul'da vefat etti, mezarı Zincirlikuyu Mezarlığı’ndadır. Yeşilçam 'ın nitelik ve nicelik olarak en fazla üreten yönetmenlerindendir. Atıf Yılmaz, 119 filme imzasını attı, 51 filmin senaryosunu yazdı ve 27 filmin yapımcılığını üstlendi. Üniversite öncesi öğrenimini Mersin'de tamamlayan Batıbeki, bir süre İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde okuduktan sonra resime olan ilgisi nedeniyle Güzel Sanatlar Akademisi'nin Resim Bölümü'ne geçiş yaparak eğitimini tamamladı. Öğrencilik dönemi ve sonrasında da Nuri İyem Atölyesi'nde resim çalışmaları yaptı. Batıbeki, bir süre film eleştirmeni, ressam ve senaryo yazarı olarak çalıştıktan ve iki filmde yönetmen yardımcılığı yaptıktan sonra, 1951 yılında ilk konulu filmi Kanlı Feryatla yönetmenliğe başladı. Türk sineması içinde yer aldığı süreçte bir çok meslek örgütünün kuruculuğunda ve yönetiminde yer

Yeşil Çam Yönetmenleri | Erdoğan TOKATLI

Resim
Erdoğan Tokatlı  (d. 3 Haziran 1939, Denizli - ö. 5 Haziran 2010, İstanbul), sinema yönetmeni, yazar ve çevirmen. Erdoğan Tokatlı  1939 'da  Denizli 'de doğdu. Sinemaya ilgisi Fransa'da sinema eğitimi gören yazar-yönetmen ağabeyi Atilla Tokatlı'nın etkisiyle başladı ve bir grup arkadaşıyla Türkiye'nin ilk sinema kulüplerinden birini kurdu.  1960  yılında  Memduh Ün 'ün yönettiği  Mahallenin Sevgilisi  filmiyle yönetmen yardımcısı olarak sinemaya girdi. Yönettiği ilk film ise daha sonra başyapıtı olarak gösterilecekSon Kuşlar olacaktır.(1965). Senaryosu ve başrolü Yılmaz Güney'e ait  Eşrefpaşalı 'dan ( 1966 ) sonra ara verdiği sinemaya 70'lerin başında yeniden döndü. 28. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde Onur Ödülü aldı. Erdoğan Tokatlı Alzheimer nedeniyle tedavi gördüğü hastanede 5 Haziran 2010 tarihinde yaşamını yitirdi. Karacaahmet mezarlığı 'nda toprağa verildi. Son Kuşlar  ( 1965 ) Eşrefpaşalı  ( 1966 ) Üç Öfkeli Adam  

Esstetik

Estetik. Bir kelime anlamı kazandırmak gerekirse, insanda küçük duygu değişikliğini başarabilen ve değişiklik anını hissettirebilen görsel bir yapıttır açıklaması kazandırılabilir. İnsanoğlunun zaman içerisinde hayatını şekillendirdiği geometrik şekiller estetik kavramının hammaddesidir. Geometriyi bir hamur kıvamına getirip biçimlendirdiğiniz şekiller ne olursa olsun noktaların arka arkaya gelerek oluşturduğu çizgilerden meydana gelecektir. Bir vazo için bile. Yada bir piyano. Hepsinin temeli aslına bakarsanız geometri. İnsanoğlunun biçimlendirdiği şekiller ilk olarak görsel zevkten yoksun, kullanışlılığı ön plana alınarak tasarlandı. Daha önce var olmayan bir şeyin görseli de insana doğal olarak hoş geldi. Bir felsefeci gibi tutup yeni kavramlar getirmek istemem ama bir bakın çevrenize, tüketim çılgınlığı içerisinde estetik HAZza hizmet eden bir esir değil mi? Önceleri bir kalem yazmak için tasarlanırken şimdi sadece onun amacı yazmak mı? Yada önceleri güneşten korunmak için kullan

DENEME

Yayın evi müdürü bu yazıyı yazmam için çok ısrar etti ve bu ilk kitabım olduğu için fazlada karşı koyamadım açıkçası. Aslında şimdi bir giriş değil, bir kapanış mektubu yazmalıydım ama neyse. Bu satırlarda hiç bir şey hissedemedim çünkü yazarken ölen insanların çığlıkları arasında ağlayarak titrek kalemim doğum sancıları çeker gibi çırpınmadı, yazdığım sayfalar cebimde kanla ıslanmadı ve onları ben insanların ışıklarını alarak cam üstünde tekrar kelimesi kelimesine yazmaya çalışmadım. Bilgisayar karşısında klavye tuşlarına basmak onların tetiklere basması kadar kolay. Bu yüzden isterseniz bu kitabın giriş diye adladırılan sayfalarını çevirip ilk kısımdan okumaya başlayabilirsiniz. Ve siz bu satırları okumaya devam edenler. Ya kitabın yazımı sırasında çıkan haberlerden etkilenip içerideki vahşet günlerini okumamak için bu cümlelerde bi bahane yakalamaya çalışıyorsunuz yada o kitap kurtlarından birisiniz. Lütfen yanınıza bir bardak su alın ve birde küp şeker. Çünkü insanlar bu ikis

Derinlerimde ki Manzara

Resim
Küçük bir masalın içerisinde sonunu mutlu bitirmek için çalışan küçük karıncalarız. Her yeni güne '' belki ''ler ile başlayıp,bugün de olmadı diyerek uykuya dalanlardanız.Her yeni gün bir şeyler daha katarken bizlere,bizler yıllar sonra '' tecrübe '' kazananlarız. Bazen sokakta yürürken genç yahut ihtiyar insanların çehrelerinde beliren tebessümü görünce seviniyorum. Aramızda umutlu olanlarda var. Umutsuzluğun sayısı çoğalsa da. Mesela mutlaka bir arkadaşınızla oturuyorken herhangi bir yerde,ağzınızdan birkaç cümle umutsuzluk içerikli cümleler dökülür. Oysa hayat kısa ve bugün karşımızda oturan insanın yarında karşımızda oturacağının herhangi bir kanıtı yok. Hayatlarımızı sıkıntılara ayırdığımız kadar mutluluğa ayırıyormuyuz?Sizce mutluluk ne mesela? Ben yüzümü doğanın ardına gizledim.Biri ona ulaşana kadar bir çok güzellik arasından geçecek. Temiz havayla hoş bir manzara görerek gelecek,belki biraz olsun sıkıntılarını unutarak.'' Hoşgeldin

Portre

Loş bir ışık aydınlattı küçük odayı. Saat gece yarısını geçmiş olmalıydı. Fırlattı elindeki çakmağı, karşısında ayakta duran adam. Mumu güç bela yere bırakıp, iki adım attı geriye ve salıverdi kendini, yere kurulmuş pis yatağa. Yine sarhoş olduğu her halinden anlaşılıyordu. Pikesini üzerine çekip ağlamaya koyuldu. Bazen saatler sürerdi bu uğursuz gözyaşlarının sevdiği adamı yalnız bırakması. Bazense birkaç dakikasını alırdı. Her gece buna benzer bir sahneyle noktalardı gününü. Eve zil zurna sarhoş gelir, ya yatağina uzanır aglardı, ya da şu hayatta tek sevdiği şeyi yapar; sağdan soldan topladiği üç kuruş parayla bir tual alır ve resim yapardı. Genç adam bundan birkaç ay öncesine kadar daha güzel bir hayata sahipti. Ne zaman ki o vahim kaza oldu, ondan sonra bir daha kendine gelemedi. Çok sevdigi, yaşamim dediği nişanlısını kaybedene kadar yani. Yavaş yavaş yaşamına dair pek çok seyi kaybetti. Önce elindeki maddiyati tüketti. Ardindan sayginliğini ve sevdiği, küçük, yaşama dair olan hev

Sessizliğin Tınısı

Resim
Kendimize aykırı bulduğumuz biçimler dahi bizim birer parçamızdır. Olanı olduğuyla kullansaydık,hayal güçlerimizi yitirirdik.Biçimimiz ne olursa olsun içimizde ki öz aynıdır. Bizler insanız,bizler hayvanız,bizler bitkiyiz.Darwin amcanın evrim teorisini reddederek kendi egolarımızı dört köşe zevke yatırmayı amaç edindiysekte bizler bu doğada olan herşeyiz.Çocukken rüyalarımda rengarenk maymunlar ve dev karıncalar görürdüm.Evimizin salonunda gezinirler,gizli duvar geçitlerinin arkasına girerlerdi.Uç noktalarda olan bir çocuk değildim ama benim uç noktalarım hayallerimdi,hala da öyle. Hayat benim için her zaman yağlı boya tablo gibiydi.Usta ressamı tanrı olan. Bazen beyaz bir tuvale iki üç fırça darbesi atar ve sanatı yaşatırdı,sanatla beraber doğayı ve insanı.Hayran olduğum en büyük eseri canlıydı.Sınıflandırmadan bir bütün haline getirdiği canlı.Belki insan belki hayvan belki bitki. Hissedebilmekti canlı olmak ve hissedebilmekti yaşamak. Bir örnek versem mesela,bir bitki hissedemese

Balonum ve Ben

Heyhat! Yok mudur çilelerimin bir dermanı? Yada bir yolu, gerçekleştirmenin buruk düşlerimi! Bunca kalabalıktan, bunca akıllıdan bir bileni. Heyhat! Mahkum olmuşum meğer hayallere. Farkında olmadan büyümüşler küçücük hayallerim bir balon gibi. Havalanmış olabildiğince içinde bir zavallı benimle. Aşağı her baktığımda küçülen gerçek, yukarı çıkarken ayran budalası gibi bakakaldığım gökdenizde süzülen narin kuşların, bulut denen o şeytan işi bilinç oyunlarının gölgesinde unutuluvermiş. Bulutlara ermeden önce biliyormuşum fakat aşıverince onları, görüp mavi güzelliği aşık oluncaya dek sürmüş farkındalığım. Heyhat! Meğer ben nasıl bir ayran budalasıymışım böyle. Her şeyi fark ettiğim ana denk düştü bulutlara elle dokunamadığım, narin kuşlara erişemediğimi anladığım dakikalar. Ve sonrasında başladı kederim eskisinden de ağır, eskisinden de büyük gelmeye. Hava almanın imkansız olduğu, görüşün sıfıra indiği dakikalarda aydınlandı sanki her şey bir anda. Ya atlayacak; hızlı ve kesin bir sonla b

Unutulmaz Film Karakterleri | Cilalı İbo

Resim
CİLALI İBO Canlandıran: Feridun KARAKAYA Kaleminden g elen: Ö. Lütfü AKAT Yöneten: Ö. Lütfü AKAT      Mehmet Dinler, Osman Seden, Yılmaz Atadeniz ve Bülent Oran gibi yeşil çam ustalarınca da dillendirilip kayda alınmıştır maceraları. Fakat onun ilk yaratıcısı Ö. Lütfü Akat ve Feridun KARAKAYA'dır. Yeşil çamın unutulmaz klasikleri arasından günümüze kadar gelen fakat son günlerde unutulmaya yüz tutan bir mazi ile aramızda barınmaktadır. Zaman zaman bazı televizyon kanallarında tekrar ekranda ki yeri ile buluşmaktadır.  Maceraları Cilalı İbo Maceralar Peşinde 1986 Cilalı İbo Beni Anneme Götür 1985 Cilalı İbo Casuslar Arasında 1959 Cilalı İbo Teksas Fatihi 1971 Cilalı İbo Yıldızlar Arasında 1958 Cilalı İbo Yetimler Meleği 1971 Cilalı İbo Ve Kırk Haramiler 1964 Cilalı İbo Ve Tophane Gülü 1959 Cilalı İbo Perili Köşkte 1963 Cilalı İbo Kızlar Pansiyonunda 1963 Cilalı İbo İstanbul Kaldırımlarında 1968 Cilalı İbo Zoraki Baba 1961 Cilalı İbo Rüyalar Aleminde 1962 Cilalı İbo Kadın Avcı

Unutulmaz Film Karakterleri | Turist Ömer

Resim
TURİST ÖMER Canlandıran: Sadri ALIŞIK Kaleminden Gelen: Hulki SANER Yöneten: Hulki SANER Maceraları Turist Ömer Uzay Yolu'nda  (1973) Turist Ömer boga güresçisi  (1971) Turist Ömer yamyamlar arasinda  (1970) Turist Ömer Arabistan'da  (1969) Turist Ömer Almanya'da  (1966) Turist Ömer dümenciler krali  (1965) Aysecik - Cimcime Hanim  (1964)  Turist Ömer  (1964) Yeşil çamın unutulmaz iki isminin mirası. HULKİ SANER       1921 yılında savaştan esir düşerek çıkmış bir baba ve Kırım göcmeni bir annenin iki çocuğundan biri olarak İstanbul Gedikpaşa’da doğan Hulki Saner, yoksulluk içinde geçen çocukluğundan sonra,Haydarpaşa Lisesinde okurken;Kadıköy Halk Evi caz orkestrasında klarnet çalmaya ve konserler vermeye başladı.Haydarpaşa Lisesinden mezun olduktan sonra İstanbul Üniversitesi kimya fakültesine gitti. Fakülte yıllarında öğretmenlik ve müzisyenlik yapmaya devam etti ,çeşitli radyo