Portre

Loş bir ışık aydınlattı küçük odayı. Saat gece yarısını geçmiş olmalıydı. Fırlattı elindeki çakmağı, karşısında ayakta duran adam. Mumu güç bela yere bırakıp, iki adım attı geriye ve salıverdi kendini, yere kurulmuş pis yatağa. Yine sarhoş olduğu her halinden anlaşılıyordu. Pikesini üzerine çekip ağlamaya koyuldu. Bazen saatler sürerdi bu uğursuz gözyaşlarının sevdiği adamı yalnız bırakması. Bazense birkaç dakikasını alırdı. Her gece buna benzer bir sahneyle noktalardı gününü. Eve zil zurna sarhoş gelir, ya yatağina uzanır aglardı, ya da şu hayatta tek sevdiği şeyi yapar; sağdan soldan topladiği üç kuruş parayla bir tual alır ve resim yapardı. Genç adam bundan birkaç ay öncesine kadar daha güzel bir hayata sahipti. Ne zaman ki o vahim kaza oldu, ondan sonra bir daha kendine gelemedi. Çok sevdigi, yaşamim dediği nişanlısını kaybedene kadar yani. Yavaş yavaş yaşamına dair pek çok seyi kaybetti. Önce elindeki maddiyati tüketti. Ardindan sayginliğini ve sevdiği, küçük, yaşama dair olan heveslerini. Ne bir umudu, ne de bir amaci kaldi geleceğe dair. Sonunda aklını yitirmenin eşiğine gelene dek böyle devam etti. Kendine bir parça toparlamaya çalişip bu eski püskü evi kiraladi. Diğer odanin kapisini açmamişti bile. Yalnizca tek bir oda. Odasinda ise bakamaya doyamadigi, Beyoğlu'nu tüm ihtişamiyla önüne seren penceresi, kirden morarmiş yer yatagi, bir sandalye, küçük bir masa, odanin dörtte biri kadar kalitesiz bir kilim, babasindan ona yadigar bir şövale, eski küçük eşyalarimiz ve anilarimizla dolu bir koli ve duvarindaki bir potreden baska bişey yoktu. Zaten istediği pek bişey de kalmamişti. Belki bir parça huzur.

Sabah oldugunda sevdigi adamin ayak sesleriyle uyandi. Yine başi çok agriyor olmaliydi. Tuvaletten çikar çikmaz portreye yaklaşti."Günaydin Sevgilim" dedi ve soluksuz birkaç dakika portreden cevap beklermişcesine sustu. Ardindan umutsuzca başini öne eğdi. Birkaç dakika içinde üzerini giyinip çikmişti dişari. Aslinda bende ne çok isterdim ona günaydin diyebilmeyi. Sadece tek bir sabahta ben ona günaydin diyebilseydim. Sen bu değilsin. N'olur toparla kendini diyebilseydim belki o bu halde olmayabilirdi.

Kapinin kirilirca acilmasiyla uyandigimda gecenin geç bir vakit olmaliydi yine. Bugun diğer günlere oranla daha az içmiş olmaliydi. Akli başinda görünüyordu.Titreyen mumun ışığında elindeki poşetten bir tual çikardi. Bu gece yine sanatina verecekti demek kendini. Tuali ayakliğina yerleştirip kuruldu başina. İnce firça darbeleriyle hayat veriyor olmalıydı resme. Görebilmeyi ne kadarda isterdim aslinda. Sanki benden ilham aliyormuşçasina her kafasini kaldirdiğinda bana bakiyordu. Saatlerce devam etti bu. Şafak sökmeye başlağinda yorulmuş olduğu belli oluyordu. Kendini bırakıverdi yatağin üzerine. Dolu dolu gözleriyle olmuyor diye bağırdı. Olmuyor, OLMUYOR!!!!... Ayağa kalkip tuala bir tekme atti. Ardindan duvarları yumuruklamaya başladi. Tam portremin yanina bir yumruk atana kadar.Yapma bi tanem demeyi ne de çok isterdim. Elleriyle yüzünü kapatip ağlamaya koyuldu. Dizlerinin üstüne çökmüş, hıçkırıklarla hiç durmaksızın ağlıyordu. Uğursuz gözyaşları yine sevdiğim adamın yakasına sarılmıştı. Dakikalar sonra kendine gelebildi. Kalkip yatağına yürüdü. Son bir kez ardina baktığında göz göze geldik. Bu daha önce hiç görmediğim birşeydi. Bu bakışlar... Pişmanlık dolu bu bakışlar...

Güneş en yukaridan bakiyordu penceremize. İşik pencereden girip sevdiğim adami vuruyordu. Rahatsiz oldu ve uyandi. Yüzünü ovalayaip saatine bakti. Yatağinda doğrulduğu zaman odanin halini gördü ve bocaladi. Demek dün gece sarhoştu ve yaptiklari hakkinda bir fikri yoktu. Boşuna tüm geceyi uykusuz geçirmişim. Yanaklarim olsa kizaracakti belki. Nasil kuşku duymuştum ondan? Sevdiğim adam ayağa kalkip tuvalete yöneldi. Çok geçmeden üzerini giyinmişti. Sonra bir çirpida disari atti kendini. Beni aptal düşüncelerimle bir başima birakmişti. Her nekdar birşeyin eksikliğini hissetsemde sanirim bu karamsarliktan kaynaklaniyordu. Dun gece ve bugunun de diğerlerinden pek farki yoktu. ve ben, aptal ben; sevdiğim adamdan kuşku duymuştum. Lanet olsun bana. Ortada şüphe duyulacak hiçbirşey yoktu aslinda, bana yillardir ilk kez günaydin dememesi haricinde!

Anahtar sesleriyle bölündü yalnizliğim. Halbuki daha gece yarisi bile olmamişti. Kapi aralandi ve içeri sevdiğimi sandiğim adam girdi. Kafasi içeri daldirip kolaçan eder gibi bakindi etrafina. Sonra gözleri bende kaldi birkaç saniye. Kapiyi itti ve içeri adim atti. Bir eliyle anahtari çikarirken diğer eliylede bir kadinin elini tutuyordu. Bunu nasil yapabilirsin demek isterdim. Beni bu oda da bu portreye hapsedip sonra böyle birşeyi nasil yapalirsin, sevdiğim adam. Kadini yatağina oturutup elindeki poşeti aldi. Eski eşyalarin durduğu kutuyu açip, ona doğum gününde aldiğim kadehleri çikardi. Kabaca kazağina silip sandalyeye koydu iki tanesini. Biri mumu yakip, doldurdu kadehleri. Yapabilsem kulaklarimi tikayip, ağlamak isterdim. Ama mecburdum onlari dinlemeye. Saatler sürdü sohbetleri. Ve sonra kadin birden ellerini gezdirmeye başladi sevdiğim adamin yüzünde. Elleri yavaşça kazağina kayarken, dudaklari kenetlenmişti birbirine. Kadin ellerini kazağin altinda dolaştirirken, sevdiğim adamin elleri kadinin göğüsünde geziyordu. Sonra bir anda bozuldu büyü. Sevdiğim adam ayağa kalkti. Sanki gözlerini benden kaçiriyordu. Yaklaşti ve tuttu iki yanimdan. Nazikçe ters çevirip yere koydu. Neden? Neden ben? Tüm gece onlarin seslerini dinleyerek geçirmek... Bunu hakedecek nasil bir suç işlemiş olabilirm tanrim?

Günlerce devam etti bu. Her gece ayni aciyi yaşamak, sevdiğim adamin gözümün önünde bana ihanetini izlemek zorumda kaldim. İlk günler portreme bakamasada, kisa süre sonra beni duvardan indirmeye bile tennezül etmemeye başladi. Günden güne ben solarken, o yeni yaşamiyla yeşermişti. Taa ki birgün eve yalniz gelene dek. Yavaşça girdi içeri. Gözleri kan çanağiydi. Kapiyi hizla çarpti ve anahtari duvara firlatti. Tuvalette dakikalar sürdü kendine gelebilmesi. Kapiyi açti,bir mum yakti ve yanima çekti sandalyesini. Ellerini tenimde gezdirdi. Ve hatta uzanıp öptü bile yanağımdan. Nasilda özlemiştim bana böyle davranmasini. Soğuk ellerini avuçlarimda isitmayi. Ama bir daha olmayacakti. Böyle bir şansim olsa bile. Gözlerime bakiyordu çok uzun bir süreden beri. "Seni seviyorum" dedi. "Senden başkasiyla asla olmayacağini düşünemedim. Rengin solmuş bitanem. Üzülmüşsün. Hem de çok. Evet hataliydim. Ve..." Umursamadim dakikalarca söylediği güzel şeyleri. Umursamayacaktimda. Sözlerini bitirdiğinde ağlamaya başladi. "Beni asla affetmeyceksin değil mi?" dedi. "Asla" demek isterdim ve ardindan kapiyi çarpip cikmak. Bir daha onu hiç görmemek üzere. Ayağa kalkip sandalyeyi yatağinin yanina çekti hiçkiriklar eşliğinde, nefret ettiğim adam. Sandalyenin üzerine mumu koyup yüzü bana doğru, yatağina uzandi. Yüzü buruş buruş olmuştu gencecik yaşina rağmen. Gözlerinde ise bir muhakeme vardi. Birşey için savaşıyordu sanki. Bir kararsizliğin tam ortasindaydi. Gözlerini tavana çevirdi. "Cezam neyse kabul ediyorum" dedi son kez yüzünü bana çevirdiğinde. Ve ardindan eliyle devirdi sandalyeyi. Kilim hizla alev alirlen o yatakta arkasini dönmüştü. Hemen yanimda duran sandalye ve onun yataği kilimden sonra hemen yanmaya başlamiştilar. Nefret ettiğim adam çiğliklarla can veriyordu karşimda. Hizla yükseldi alevler. O ihanetiyle yakmişti canimi. Bu yanginla da ödüyordu bedelini. Çerçevem tutuşurken son söylemek istediğimse; iyi geceler sevgilim... Seni hep seveceğim...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Girdap

Düşündüğünüz her şeyin gerçek olma ihtimali.

Unutulmaz Film Karakterleri | Cilalı İbo