Kayıtlar

Mayıs, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Hasret

Resim
Hayat özlem duygusu üzerine kurulmuştur.Bazı anlar özlediğimizi dile getiremeyip içimizden sıkıca sarılmak geçsede başaramamışızdır. Oysa ellerimiz gidiyor ara sıra telefonlara... Bazen sadece yazmak istiyoruz,sesini duyunca heyecanlanırız diye.Halbuki hayatımızda olduklarında değerli olduklarını ne kadar anlatıyoruz onlara?Birçok kez koşup sarılmak istedim hayatıma soluk katanlara.Bazen sıkıca sarılıp dakikalar boyu bırakmadım bazense sarılmayı gittiklerinde hatırladım.Çoğunlukla kimseye kızmamayı,kırgın olmamayı seçtim ama işte olur ya,istemese de kırılır insan,kızar.Anlatmadım,dinlemediler.Anlatmaya kalktığımda türlü bahaneler ürettiler. Oysa sadece değer vermekti adı. Nadiren oluşan duygusal yalnızlığa tavsiyem, deniz kenarı .Etrafa bakınıp yalnız olmadığını anlarsın,belki telefon defterine bakman bile yeterli olacak.Mühim olan gerçekten yanında olan kaç kişi olduğu değil,kaçının seni önemsediği.Mesela bazen sadece kendin için yaşamalısın yahut biraz olsun kendini önde tutmalı.Eg

Yalan

Yalan dört parmaklıydı, Ve upuzun tırnaklı Suskundu aslında, Boğazı hep kuru. Şehla gözleri Hangi tarafa bakıyor Bilemezdin. Dilsiz sayılmaz Ama Seninle konuşmaz Çünkü yalan söyler Ve sen bunu bilirsin. Niye kırdı sanıyorsun Başparmağını?
Gariptir Kadıköy sokakları… Hem kendinizden birilerini görürsünüz, kaldırımlarla savaşan, hem de sizden çok uzak olanları. Bu yüzdendir, sonradan gelenlerden olsanız da, sokaklarında büyümüş gibi hissetmeniz kendinizi. Kaldırımları birbirine yakındır. Kucaklayıverirsiniz iskeleyi. Uzakları kanınıza işler de, yine de hiç birşeyden uzak kalmazsınız. “Bi milyooooon!” verseler de, elinizin tersiyle iteleyiverirsiniz. Kadıköy’ün sokaklarında yalnızlık kaçınılmazdır. Kaçtığınız yolun sonunda da Moda’yı bulursunuz.İstanbul’un İstanbul’u, Moda’yı koynunda saklar. Bir sevdiniz mi Moda’yı da zaten, başkasıyla yetinemezsiniz. Hele kedileri yok mu? İlk görüşte ciğerinizi okurlar. Moda’da çıkarırsınız ayakkabılarınızı, yalın ayak barlar sokağından süzülüp, çarşıda nefesinizi yakalayıp, rıhtımda sabahlarsınız da, yine de birşeycikler olmaz. Olsa olsa, bir amca gelir yanınıza “Ayakkabı alayım mı kızım sana?” der. Gariptir Kadıköy sokakları… Muhabbeti, müziği eksik olmaz. Geçmişi k

Soru İşareti

Resim
Hayat bir yol gibi...Ortasında boğaz iki yanda ayrı yaka sırtlarda bir köprü. Yola çıktığın yakayı unutma,bir gün geri dönmek zorunda olabilirsin. Yönünü karıştırma.Her zaman geleceğe ilerlesekte hatta bir gün dillendirdiğimiz gelecekte '' şuan '' içine girecekse.Gün geldiğinde gelecek dediğimiz o zamanlara geri dönmek için geçmişe ilerlememiz gerekebilir.Asyadan çıktıysan yola,geldiğin yeri unutma.Avrupadan çıktıysanda.Hepimiz şuan için çabalarken,gelecek düşlerimizi yok ediyoruz ve bunun farkına vardığımız anlar çok nadir.Hayata sitemli değilim birde kaybettirdiği zaman olmasa.Üzgünüm,bir zamanlar geleceğim olan olguları geçmişimde bıraktığım için. Ben küçük bir baykuşum yalnız gece görebilen. Ve sizler,sizlerde birer baykuşsunuz belki yarasa belkide güle aşık bir bülbül.Bulunduğum ağaç oldukça sessizleşir bu saatlerde. Karanlıkta ayın yansıyan gölgesiyle oyalanırım.Biliyormusunuz baykuşlar,yarasalar istersek aydınlıkta da görebiliriz.Ve biliyormusunuz bülbüller,gül

Final

Küçükken hep şanssız biri olduğuma inanırdım. Bunu kendime ispat etmek için de cevap beklediğim insanlarla ilgili "tabi ki hayır diyecek" diye düşünerek vermesi muhtemelen olumsuz kararı, şanssızlığımla etkilemeye çalışırdım. Hepimiz zeka kıvılcımlarıyla dolu bir çocukluk geçiremedik malesef. Yine de o aptalca düşüncelerin, aptalca düşünceleri kovaladığı günlerde, hep; yeterince şanssız bir insanın, aynı safta olduğu herkes kendi mahkus talihine ortak edip edemeyeceği üzerine çok düşünmüştüm. Yani mesela biri adadığı adağını yerine getirmedi diye koca bir şehri sel basıyor, tüm günahsızları da cezalandırılmasına sebep oluyor olabilir mi? Sonuçta kurgulamışken zirveyi de görmek lazım. İlki 2006'daydı. Bir taraftar için tuttuğu takımın avrupa'da en iyi 8 takım arasına kalmasından daha mutluluk verici ne olabilir ki? İşte o sezon bunu başarmıştı takımım ve tutkulu bir futbolsever olarak her şey mükkemmel gidiyordu. Ta ki sezonun finalinde, son maçla şampiyonlığı kaçır

Son Akşam Yemeği

Resim
Son Akşam Yemeği | Leonardo da Vinci animasyon tasarım Martin Missfeldt Olayın karmaşık hiç bir yanı yok. Bir cinayetin anatomisini anlamak için olayın detaylarında çok fazla boğulmamalıyız da ayrıca. Ya Habil'iz yada Kabil. Kim olmak isteğimizi seçme hakkı her zaman elimizde. Ayrıca Adem'in bu olayla hatta hiç bir olayla alakası yok. Elmayı da Havva yedi zaten. Gözüm yok afiyet olsun ikisine de. Bir elma için bu adalet sistemi günümüzde bile uygulanıyor zaten. Eski hocam hiç bir şey sabit duramaz derdi. Ne kadar durmaya çalışırsa çalışsın etrafında dönenler ona çarpar, çok fazla direnirse de bir birinden bağımsız toz parçacıkları halinde etrafta salına salına dolanırlar derdi. Doğru siz sabit davrandıkça çevrenizdeki her şey size çarpar. Ademi hor görmemek lazım. Sabitlemek istediği şeyler varsa bu onun suçu sonuçta. Sizin sabit fikirleriniz neler? Neleri sabitlediniz hayatınızda? Ondan önce şunu dile getireyim de laf arasında kaynamasın. Sabitlemekten vazgeçtiğiniz şeyl

Hayallerimin Eteği, Annem’in İzi

Seni seviyorum annem.. .Saygıyı, şefkati, aşkı sende seviyorum. Tek başınalığının doğurduğu o sert kadınını seviyorum. Kabuğunun altındaki aşık kadınını da seviyorum senin. Ve aşka doyamadığıma yanıyorum senin gibi... Babamla yaşadığınız büyüyü öyle güzel anlattın ki aşka inandırırdın beni. Farkında olmadan hep o aşkı aradım anne ben. Sana yazdığı mektupları, şiirlerini aradım babamın, gördüğüm tüm gözlerde.  Bak yine oldu. Uyuyor da olsan döktün dilimden öğrenmek istediğin ne varsa. Bir yandan senden ölesiye çekinip korkarken, diğer yandan her şeyimi seninle paylaşabilmeyi seviyorum Anne’m. Her numaramızı anlardın hemen... Başıma bir şey gelirse diye ne de korkardın öyle... Çocukken düştüğümüzde sana söyleyemezdik. Bir de senden azar işitirdik, niye düştük diye... Nazlanamazdık da ama...   Neden çabuk büyüdüm anne ben? Neden bu kadar çabuk vazgeçtim bebeklerimden? Ne kadar çabuk doldu dizlerim yaralarla? En büyük yaramdı babam. Ne de çabuk öğrenmişim öyle ağlamamayı yarama

Kendi Zamanın Efendisi

"Bu insanlar" dedi, "Bu insanlar bu salt acıdan inşaa edilmiş düzene dahil olmak bir yana, onu temsil de ediyorlar. Üstelik bunu yaparken de, bunu yapmıyormuşcasına şikayetçiler her şeyden. Sorgulanmayı kabul etmiyorlar. Değişimi reddediyorlar. Buna bahane olarak da diğerlerini gösteriyorlar. 'Kendi'nden hariç herkesi sorumlu tutuyorlar. Değişmek için, onların da değişmesini şart koşuyorlar. Olmak istedikleri kişi olmak için bile yeterli güdülenmeyi bulamıyorlar ve böylece savrulup gidiyorlar. Umutlar, hayaller, istekler hep doğru 'an'a erteleniyor. Herkesin o değişime direnmeyip, daha mükkemmel olacağı o 'an'a. Herkes sanki seçilmiş birinin; günahsız ve kusursuz olanın, parmağını şıklatıp; "şimdi" demesini bekliyor gibi. Hepimiz kimsenin gelmeyeceğinin farkındayız oysa.  Bugün sessiz kalmayı seçtiğimiz ilk gün değil. Bugün alalede bir gün ve biz birkaç dakikamızı farkındalığa ayırdığımız için diğerlerinden daha sorumlu hissetmeyi seve

Köylü Kurnazı

Köylü kurnazı şehre ayak uydurunca... Aklın yolu birde akıllı adamın yolu bir mi? Geliştirilmiş bir işi alıp hiç yapılmamış gibi alıp yaptık yıllarca. Hem de nasıl derler, fahiş fiyatlara. Örnek mi? Yapmayın Allah aşkına buna da bir örnek istemeyin. Türkiye burası. Yıllarca izlediğimiz filmler, diziler, klipler, kitaplar aklınıza ne geliyorsa. Biz işin Çinliler kadar Dünya’ya açılabilir bir ticari yönünde olmadık. Adamlar bire bir i phone yapıyorlar, Steve Jobs’un üstüne çıkıp bir eklenti bile koyuyorlar. Aynısı süt olayında da yaşandı. Adamlar zaten yapıyordu dedi Yılmaz Özdil. Hayvancılık işi bizim ata mesleğidir. Orta Asya’dan beri yaparız. E durum böyleyken durumun ne kadar ÇIKARLI bir traji komik hikâye olduğunu söylemeye gerek yok. Komik ama ya.         Her insan yaratılışı gereği maalesef akıllı. Özellikle bu aklıselim insanların, kendince akıl yollarındaki safları da bir hayli olunca kadınlar gününe dönüyor ortalık. Ben bir kuruş versem, siz bir kuruş verseniz bir sürü ku

Kimlik

Kurumsal kimlik. Holdingler, futbol takımları ve siyasi partilerin hepsinin kullandığı bir vizyon aracı. Her firmanın bir kurumsal kimliği, firma rengi ve vizyon çizgileri vardır. İşte bunların arasında dini inanışları bir kurumsal kimlik gibi kabullenen ve farklı misyonlar altında bu vizyonun görselliği ile gidenler var. Bunlar kimler mi? Çevrenizdeki bireylere bakın. Elbette bir örnek vardır. Yeşil çam örneklerinin daha etli canlı halleridir bunlar. Baskı felsefesi yada her neyi ise hakkında biraz bilgiye ulaşabildiniz mi? Ben size şöyle anlatim. belli bir hacmi çevreleyen bir yapının üstünden bastırıyorsunuz. Hava diyelim. Lütfen bu basit deneyi evde yapın. Mutfakta krem şanti sıkma aletinin ucunu kapatıp veya ona benzer bir sisteme sahip olan her şey ile yapabilirsiniz. Bastırın. Bastırın. Bastırın. Zorlanacaksınız artık ileri gitmeyecek ama siz yinede bastırın. Bir çatışma haline gireceksiniz. Devam edin. Bastırın. Az kaldı. Biraz daha. Tutamayacak hale gelecektir elbette. O zaman

Uyuşturucu Fahişeleri

Eğer bu yazıyı okuyorsanız çevrenizde bir sürü fahişe göreceksiniz. İnsanların iki yüzlülükleri ile karşılaşmamak istiyorsanız okumayın. Bırakın hayat çevrenizdeki insanların şekillendirdiği gibi devam etsin. Başlık sadece genel geçer bir tanımlama. Çünkü tutkun oldukları şey onların bağlılık ve insanlığının uyuşturulduğu bir etkiye sahip. Para tutkusu. Kadın tutkusu. Araba tutkusu. Alkol tutkusu. Günah tutkusu. Tanrıya inanmaya çalışma tutkusu. Gökyüzünde, doğada, bakışlarınızın flu kalan kısımlarında yer alan, bulunduğumuz her yeri çevreleyen bir varlığa inanmaya çalışmak değil onu yaşamak. Asimile edilmiş insanlar gibi söylenen ile değil de, yaşanılmışlıkları ile öğrenmek en güzeli değil mi? Ne olursa olsun zaten hayat yaşanılmışlıkların edindirdiği deneyimlerin bir birikintisi değil mi? Geçen gün genç bir kız uyuşturucu için kendini sevmediği bir adamın tıpası ile kapattı. Kısa bir süreli göz göze gelişimiz ile ağzın dolu konuşamazsın şimdi gibi saçma bir esprinin altında ki çares

Cennete Mektubum Var

Resim
Bu gece sözlerim yarım,sesim kısık ve gürültüler arasında izole olarak yazıyorum.Cennete bir mektup yazıyorum,yitirdiklerime ve tanrıya. Belki bir melek görünür ve elçiliğimi yapar göğün yedinci katında. Sevgili tanrım,öncelikle merhaba... Her şey iyi hoşta bir de yitirdiklerimiz olmasa. Neden diye sorgulamayacağım sakın kızma,soluğunun sayısı biten yaşamdan azad ediliyorda geride kalanlar niçin ulaşamıyor onlara ?Yani demek istediğim,neden kokularını,seslerini yahut en azından yaşadıklarını bilmeyi özlüyoruz?İnsan sevdiğini yitirdiğinde en çok sana kızıyor biliyormusun?Vakitli yahut vakitsiz, ölüm için bir vakit varmış gibi sanki. Dünyada savaşlar devam ediyor tanrım,dünyada her gün yüzlerce insan ölüyor.İzlediğinde üzülüyormusun?Gözyaşların akıyor mu?Kızma lütfen,sadece merak ediyorum çünkü sana ilk kez mektup yazıyorum.Aslında bütün varlıklardan kudretli olduğumuzu söylemişsin ama o kudreti göremiyorum?Hayvan sınıfına ayırdığımız canlılar,onlar biz kudretli insanlardan daha mer

Balon Düşler

Bazen balkonda şans eseri yerde duran iki balon gibiyizdir. Birimiz köşeye sıkışmışızdır kesin. Diğerimizi rüzgar itmezse gelmez yanımıza. Anlamsızlığın derinliğindeki bölünmezliklerin ince hesapları yaparız köşeye sıkışmış balonu izlerken. Rüzgâr arkamızdan eser ve bir kere daha çarparız köşeye sıkışmış balona. Doğal olarak şaşırır. E sonuçta kaderdir onlar için rüzgâr. Bizim içinse basit bir doğa olayı. Kader de acaba kimin için basit bir doğa olayı? Balkonda her zaman korkulukların kenarında küçük bir çıkıntı, ince ama sivri bir demir parçası olmak zorundadır değil mi? Balon kaç kez rüzgârın kişiye özel istisnai hayat oyunları ile hayattaki ağırlık merkezini değiştirdi sayamadım. Süpürgenin bir yere sabitlediği hep aynı yerde. Kuşkusuz çok gezen çok bilirin algı olayı tahmin edilemez ama çarpa çarpa öğrenmiş olsa gerek süpürgenin köşe sıkıştırdığını. Tahmin etmiş olmalı fizik kurallarını ve kendini rüzgârla atabildiği kadar geriye atıp, çarpışmanın etkisi ile ya oda sıkışmak ist