Final


Küçükken hep şanssız biri olduğuma inanırdım. Bunu kendime ispat etmek için de cevap beklediğim insanlarla ilgili "tabi ki hayır diyecek" diye düşünerek vermesi muhtemelen olumsuz kararı, şanssızlığımla etkilemeye çalışırdım. Hepimiz zeka kıvılcımlarıyla dolu bir çocukluk geçiremedik malesef. Yine de o aptalca düşüncelerin, aptalca düşünceleri kovaladığı günlerde, hep; yeterince şanssız bir insanın, aynı safta olduğu herkes kendi mahkus talihine ortak edip edemeyeceği üzerine çok düşünmüştüm. Yani mesela biri adadığı adağını yerine getirmedi diye koca bir şehri sel basıyor, tüm günahsızları da cezalandırılmasına sebep oluyor olabilir mi? Sonuçta kurgulamışken zirveyi de görmek lazım.

İlki 2006'daydı. Bir taraftar için tuttuğu takımın avrupa'da en iyi 8 takım arasına kalmasından daha mutluluk verici ne olabilir ki? İşte o sezon bunu başarmıştı takımım ve tutkulu bir futbolsever olarak her şey mükkemmel gidiyordu. Ta ki sezonun finalinde, son maçla şampiyonlığı kaçırmamıza kadar. Üstelik yenilgi bile değildi, sadece beraberlikti. İlk akla gelen "sadece sürekli kazanan takımı sahaya sürmeliydiniz, nasıl becerdiniz bunu" deyip sorumlu görünenlere sövmek oluyor. Gelmiş geçmiş en iyi futbolculardan biri olan Zico'nun teknik, taktik bilgisini, karakteri dizlerimize yatırıp iyice bi sopaladıktan sonra, apar topar kendisini kovduk. Kaybedilen şampiyonluğu mimarıydı çünkü.

2010'daysa, artık daha olgun biri olduğuma inanırdum. Eskisi kadar ilgili değilim diye geçiştiriyordum futbol muhabbetlerini. Ama takım tutmak, sınıf farkı olmaksızın bir kitleyle aynı safta olmak ve anılara yüklenmiş anlamlar, taraftarlığın; pasif de olsa insanın damarlarında usul usul dolaşmasına sebep oluyor. Ve hayatım boyunca hiç şahsıma ait bir dört duvar arasında ayaklarımı uzatıp, keyifle maç izleyememiş biri olarak, sezonun son maçında şans eseri çok şaşalı bir yerde izleme şansına sahip olmuştum. Tüm kanallar, tüm haberler akşama şampiyondan emin, kaza olmaz mesajı veriyordu. Öyle gaza gelmiştim ki, maç saatinde televizyon karşısında şampiyonluğu kutlamaya hazır halde izledim maçı. Sadece galip gelmesi gerekiyordu takımın. Ama şans bu ya, maç berabere bitti. Maçı bile kaybetmeden, şampiyonluğu bir kez daha sahada bıraktık. Totem sevmiyorum, batıl inancım da yok ama maçla ilgili bir parça suçluluk hissetmiştim belki.

Aradan çok zaman geçmiyor. Sadece 2 sene sonra biri, diğerine nerdeyse hiç kaybetmeyen iki rakip takım sahada ve kazanan şampiyon olacak. Maç tabi ki beraber bitiyor ve şampiyonluk da tabi ki rakip takımın oluyor. Öyle sinirliyim ki, antrenöründen futbolcusuna teknik, taktik dersleri vermek istiyorum. İçten içe söylemeye korktuğumsa, milyonlarca insan aynı anda, aynı şeye üzüldük. Ama bazılarımız biraz da olsa suçluluk duyuyor.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Girdap

Düşündüğünüz her şeyin gerçek olma ihtimali.

Unutulmaz Film Karakterleri | Cilalı İbo