Miras.

Rüyaların umutları tetiklediği doğru mudur? Aklınızın ucundan çıkmışken bütün varlığı, onu bir anda gerçekliğin gölgesinde kalamayacak kadar hissedercesine rüyalarınızda yaşayabilir misiniz? Ben tam yirmi yıldır onu unuttuğuma ikna edecek kadar içip uyumadan önce dans ederek gidiyorum yetmiş santime bir seksenlik yatağıma. Sarhoşluğumun hatırlayamadığım kısmı eğer rüyalarımsa, en yakın dostumun bana atmış en büyük kazığını hafızalarıma kazımak için eski mısırlılılar gibi verin elime çekiç ve çiviyi. Hiç olmazsa  başka bir uğraşın eşiğinde amacıma ulaşırım. Başka uğraşlarla da uğraşmadım değil. Önce yirmi yılın ilk bir kaç yılını geleceğimi daha rahat bir şekilde yaşayabilmek için en büyük masrafım olan alkolün göbeğine, gece hayatına attım kendimi. Sosyal içicilik mantığının bir ürünü olarak gördüm yaptıklarımı ve insanların içkilerini taşıdım. İlk başlarda zor geliyordu ama ilerleyen zamanlarda iş yerimi evim yapınca gelenlerinde misafirim olması durumu daha da kolaylaştırdı. Bazılarına tutup evin anahtarını bile verdim. Gelir gider ilişlisini rakamların dışında insanlara da uygulayan bir işletmenin giderlerini yükseltince, gelir ihtiyacı olan başka insanaları yerime gelir yaptılar. Aç olan insanları yönetme kabiliyetine sahipseniz bu ülkede çok başarılı işler yapabilirsiniz. Çünkü kraldan çok kıralcı olan insalar, başkalarının hayatlarına özenen insanlar her zaman çizğinin sürülü tarafında yer alırlar. Alkolü elinden alınan bir adamın kızgınlığı ile işime kaldığım yerden, onların özendiği hayatın bir yansımasından bakarak devam ettim. Gelişen çevre, tanışılan yarım yamalak insanlar hep işin sürülü tarafında kaldı. Elinden tutup birisini bu tarafa çekmeyi çok denedim ama yanımda boşluğu ile duran onun yerini, kimse dolduracak asilliğe sahip değildi. Ayrıca herkesten kopup gittiğim gün doğumu yerlerinde benden başka kimse olmuyordu. Kısmen ben ve şafağı izlemek isteyen ölülerimin ruhları yer alıyordu. Yine aynı ölçülere sahip yatağıma gidip onu unuttum ümidi ile yatıyor ama onun benim onun ümitsizliğine kapıldığım anların koparılışını yaşamadan, kapılmış ümitsizliğin dip notlarında kendi el yazılarımı okuyorum, "Bir önceki akşamda burdaydın." Sabah kalkıp güne kaldığı yerden başlamak yerine bütün geçmişi silmek için kendimi başka bir dünya içine sürüklüyorum. Bu yüzden bazı günler insanlardan uzak sadece sırt çantam ve aynı ölçülerde ki yatağım ile otoyolun diğer başladığı yere gidiyorum. Aynı yolda canı sıkılan ve insandan çok insan ürünleri ile haşır neşir olan diğer sürülü kısım insanları ile yolculuk daha hızlı gerçekleşebiliyor. Gittiğim her yerden arkamda bıraktığım, yakın arkadaşlarıma bir kart postal atmak için kart postalcının önüne kadar gidiyor, fotoğrafını çekiyor ve internete atıp yazmam gerekenleri yazıyorum. Kart postal atmak isterdim ama genelde o cebimdeki son parayı su almak için kullanıyorum. Gittiğim yerlerde herkese kendimi asıl mesleğim ile tanıtıp, geçici olarak iş aradığımı ve bar işini en iyi şekilde yapabileceğimi söylüyorum. Hızlı öğrendiğimi görünce işin ilerlemeside daha hızlı oluyor sonuç itibari ile. İnsanları bir arada tutan en büyük yeteneğin ne olduğunu söylemek isterdim ama ben bile anlamış değilim nasıl olduğu. Bir çoğu mecburiyetten olmuştur evet ama hepsi mi? Özellikle o gece klübü, şık con con ablaların ve araba anahtarını cebinde değilde serçe parmağında taşıyan abilerin olduğu yerde. Ben şahsen çok eğlendim. Çünkü hayatım boyunca yapamayacağım bir çok eğlenceli olayı yaşadım. Kullandığım spor arabaların değeri sonu yaşıma denk gelen sıfırlar kadardı. Hepsinin bir gecede olması ise ayrı bir anı. Bunların bazıları bağımlılık yapabilir cinsten gerçekten. Her erkek hız ibresi arttıkça yanında ki hoş dudakların ve pürüzsüz sırtın cazibesine kapılmadan yola bakmayı başaramaz. İkisini aynı anda yaşamak. Evet orda selam verdim bazı mühendislere. Kendimle çelişkili bir duruma düşecek kadar değil tabiki de. Yol her zaman iki ucdan başlar. Ama benim için biten yeri ölçüleri sabit yatağım. Bu başlangıç bir yirmi senenin kısa, bir kaç ilk ve aynı şekilde devam edemeyecek iz düşümleri. Sonu olmayan bir başlangıç sarmalı gibi. Kısır döngü gibi. Onunla geçen bir hayatın enerjisi sanki, o olmasa bile bana miras kalmış gibi. Güne her uyandığımda hala ilk onu görürmüşcesine yaşamamdandır belki. Durumun sıkıntılı olduğunun farkındayım. Doktora da gittim. Benim gibi bir adamın şizofreni olması gerektiğini söyledim. Anlamsız anlamsız bakındı. Yaşıma verdi demek ki. O zamanlar gençlik kendine popüleritesini arttırıcak hastalıklar bulmakta çok iyiydi. Latin alfabesi  antropologlarından bile daha iyi latin cümleler üretebiliyorlardı. E şimdi adam ne yapasın. Gerçi ilerleyen zamanlarda bu psikolog maceralarım bir hayli arttı. Bir keresinde, canlı yanınızda yaşayan bir insanın görünmemesine neden olan bir hastalığın varlığından haberdar mısınız diye sordum. Anladı beni. Yok öyle bir hastalık dedi. Peki o zaman bir günün içindeki herşeyi ile birlikte benim hayal dünyamın ürünü olmadığını nasıl anlarım dedim. Hayır dedim. Sadece o kadar zekiyim ki eğer bu zeka hastalığımın eline geçerse o zaman beynimin bana kurduğu oyunlardan çıkam baya iş dedim. Sen uğraşamıyorsun benimle ben nasıl uğraşim dedim. Doktorun gözleri çizgi filmlerdeki hipnoz olmuş karakterler gibi dönmeye başlayınca ben en iyisi susayım dedim. Amacım biraz eğlenmekti sadece. Bu kadar saçmalığı kime anlatsam deli der atar ama o dinleme ihtiyacı hissediyo. Ayrıca benim sayemde peşin çalışmayı da öğrendiler. Hiç öyle arkadasında küfür edilesi bir adam değilim. Hayatın eğlenceli taraflarını kendim şekillendirebiliyordum ama içinde yer alamıyordum. Çünkü hayatımın içinde olması gereken boşluğun hep yanında geziniyordum. Yirmi yılın sonunda. Bunları belki okunması için, belkide artık alkol kullanamamamın nedeni ile yazıp onsuz geçen hayatımın bırakabileceğim tek mirası olarak ona bırakıyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Girdap

Unutulmaz Film Karakterleri | Cilalı İbo

Düşündüğünüz her şeyin gerçek olma ihtimali.