Mehmed Kara Kalem
Kim olduğu ve nerede yaşadığı belirsizdir Mehmet Siyah Kalem’in. Bazı tarihçiler diğer adı Bahşi Uygur olan Herat’lı Muhammet Nakkaş olduğunu ileri sürmüştür. Timurlu kaynaklarında ise Bahşi Uygur’un Uygurlu Ali Şir Nevai’nin kütüphanecisi olduğu belirtilmiştir. Bedi el Zaman Mirza’nın hizmetine girdikten sonra Irak’a ve Hicaz’a gittiği ve 1507’de Herat’ta öldüğü de rivayet edilmiştir. Dost Muhammed, Kadı Ahmet, Gelibolulu Mustafa Ali gibi Osmanlı tarihçileri bu sanatçıdan bahsetmezler. 20. yüzyılda yapılan araştırmalarda efsanevi üstat ile ilgili ortaya somut bir şeyler konamamıştır.
Topkapı Sarayı hazine kitaplığında kayıtlı olan ve 2152, 2153, 2154, 2160 numaralı ciltlerden oluşan Fatih Albümü’ndeki bir grup çalışmaya sonradan Mehmet Siyah Kalem imzası atılmıştır. İmzalar, 2153 numaralı albümdeki aharsız kağıt üzerine yapılan renkli ve karakalem çizimlerin farklı yerlerinde farklı adlarladır. ‘Kar-ı Üstat Siyah Kalem’ adı ‘kalem ustası Mehmet’ anlamındadır. Siyah Kalem İranlı yazarlar tarafından kalın kenarlı, siyah beyaz çizgi resimler için kullanılan bir isimdir. Mehmet Siyah Kalem imzalı 64 resmin büyük bir kısmı el yazma için hazırlanmamıştır: Rulolardan kesilerek yapıştırılmış parçalardır. Rulo halindeki bu tür resimler Orta Asya göçebe topluluklarında anlatılan epik, dramatik ve dinsel metinlerin gözde canlandırılmasında yardımcı oluyorlardı. Hikaye, hikaye anlatıcısı ve tamamlayıcı olarak gösterilen resimler bir bütünlük içindedir. Albümdeki rulo parçalarının öykü metinleri günümüze gelmemiştir. Anlatılan hikayeler de zaman içinde unutulmuştur.
İstanbul ve Anadolu dışından farklı zaman ve üsluplara ait çok sayıda minyatür ve kaligrafi örnekleri bulunan Fatih Albümü*, II. Abdülhamit döneminde yeniden ciltlenmiştir. Ancak sayfaların sırası ve yapıştırma düzeni değişmiştir. Birbirini takip etmesi gereken sahneler uzak sayfalarda kalmıştır. Mazhar İpşiroğlu’na göre resimler değerine ve yapıldığı yere göre düzenlenmemiştir. Çin estampları, Avrupa tarzında gravürler, eskizler ve kopyaları olan 299 resim ve yazı parçaları 199 yaprağın iki tarafına özensizce yerleştirilmiştir. 35x51cm ölçüsünde kırmızı bir cilde sahip olan Fatih Albümü’ndeki minyatürlerin bir kısmı da yıpranmıştır. Bazı sayfalardan sökülenler yabancı müzelere ve özel koleksiyonlara girmiştir. Albüm resimlerinin 16. yüzyıl başlarında Yavuz Sultan Selim’in İran seferlerinden elde ettiği savaş ganimetlerinden olduğu kabul edilmektedir.
Orta Asya Şamanizm’inin ve İslami dönemin birbiriyle kaynaştığı Siyah Kalem üslubundaki resimlerin dini konulu sahnelerinde insan ve hayvan karışımı siyah, kırmızı, sarı derili ve çirkin, buruşuk yüzlü, boyunsuz devler tasvir edilmiştir. Sanatçının kafasında oluşturduğu ve kağıda geçirdiği bu hayvansı figürlerin çok büyük olan elleri ve ayakları pençelerle son bulur. Genellikle ikili gruplar halinde ve değişik açılardan görülen yaratıklar içki içerler, büyü yaparlar, dans eserler, birbirleriyle ya da bir dragonla dövüşürler, güreşirler, at ve insan kaçırırlar. Bilinmeyen bir tanrıya at kurban ederler. Çizimlerden birinde bir demonun eliyle kulaklarını kapaması müzik aleti çaldıklarında çıkan gürültüye kendilerinin de tahammül edemediğini gösterir. Hep hareket halinde, enerjik, güçlü ve masalsı yaratıkların boyunlarında, kollarında ve bacaklarında altın halkalar bulunur. Maden çubuklar, zincir ve ziller ayrıca ruhları büyülemek için ince uzun bezler, ip, çıkrık ve ucuna bir ip bağlanmış hayvan ayakları gibi araçlar kullandıklarını resimlerden anlarız. Hareketleri ve gündelik iş sahneleriyle insan gibi davranışlar içindedirler ama şaşkın, öfkeli ve korkulu ifadeleri, postları, boynuzları ve kuyrukları onları farklılaştırır. Bununla beraber bu figürler, demon kılığına girerek cinlere karışmış, maske takıp kendinden geçerek içgüdülerin akışına kapılmış şamanlar da olabilirler.
Topkapı Sarayı hazine kitaplığında kayıtlı olan ve 2152, 2153, 2154, 2160 numaralı ciltlerden oluşan Fatih Albümü’ndeki bir grup çalışmaya sonradan Mehmet Siyah Kalem imzası atılmıştır. İmzalar, 2153 numaralı albümdeki aharsız kağıt üzerine yapılan renkli ve karakalem çizimlerin farklı yerlerinde farklı adlarladır. ‘Kar-ı Üstat Siyah Kalem’ adı ‘kalem ustası Mehmet’ anlamındadır. Siyah Kalem İranlı yazarlar tarafından kalın kenarlı, siyah beyaz çizgi resimler için kullanılan bir isimdir. Mehmet Siyah Kalem imzalı 64 resmin büyük bir kısmı el yazma için hazırlanmamıştır: Rulolardan kesilerek yapıştırılmış parçalardır. Rulo halindeki bu tür resimler Orta Asya göçebe topluluklarında anlatılan epik, dramatik ve dinsel metinlerin gözde canlandırılmasında yardımcı oluyorlardı. Hikaye, hikaye anlatıcısı ve tamamlayıcı olarak gösterilen resimler bir bütünlük içindedir. Albümdeki rulo parçalarının öykü metinleri günümüze gelmemiştir. Anlatılan hikayeler de zaman içinde unutulmuştur.
İstanbul ve Anadolu dışından farklı zaman ve üsluplara ait çok sayıda minyatür ve kaligrafi örnekleri bulunan Fatih Albümü*, II. Abdülhamit döneminde yeniden ciltlenmiştir. Ancak sayfaların sırası ve yapıştırma düzeni değişmiştir. Birbirini takip etmesi gereken sahneler uzak sayfalarda kalmıştır. Mazhar İpşiroğlu’na göre resimler değerine ve yapıldığı yere göre düzenlenmemiştir. Çin estampları, Avrupa tarzında gravürler, eskizler ve kopyaları olan 299 resim ve yazı parçaları 199 yaprağın iki tarafına özensizce yerleştirilmiştir. 35x51cm ölçüsünde kırmızı bir cilde sahip olan Fatih Albümü’ndeki minyatürlerin bir kısmı da yıpranmıştır. Bazı sayfalardan sökülenler yabancı müzelere ve özel koleksiyonlara girmiştir. Albüm resimlerinin 16. yüzyıl başlarında Yavuz Sultan Selim’in İran seferlerinden elde ettiği savaş ganimetlerinden olduğu kabul edilmektedir.
Orta Asya Şamanizm’inin ve İslami dönemin birbiriyle kaynaştığı Siyah Kalem üslubundaki resimlerin dini konulu sahnelerinde insan ve hayvan karışımı siyah, kırmızı, sarı derili ve çirkin, buruşuk yüzlü, boyunsuz devler tasvir edilmiştir. Sanatçının kafasında oluşturduğu ve kağıda geçirdiği bu hayvansı figürlerin çok büyük olan elleri ve ayakları pençelerle son bulur. Genellikle ikili gruplar halinde ve değişik açılardan görülen yaratıklar içki içerler, büyü yaparlar, dans eserler, birbirleriyle ya da bir dragonla dövüşürler, güreşirler, at ve insan kaçırırlar. Bilinmeyen bir tanrıya at kurban ederler. Çizimlerden birinde bir demonun eliyle kulaklarını kapaması müzik aleti çaldıklarında çıkan gürültüye kendilerinin de tahammül edemediğini gösterir. Hep hareket halinde, enerjik, güçlü ve masalsı yaratıkların boyunlarında, kollarında ve bacaklarında altın halkalar bulunur. Maden çubuklar, zincir ve ziller ayrıca ruhları büyülemek için ince uzun bezler, ip, çıkrık ve ucuna bir ip bağlanmış hayvan ayakları gibi araçlar kullandıklarını resimlerden anlarız. Hareketleri ve gündelik iş sahneleriyle insan gibi davranışlar içindedirler ama şaşkın, öfkeli ve korkulu ifadeleri, postları, boynuzları ve kuyrukları onları farklılaştırır. Bununla beraber bu figürler, demon kılığına girerek cinlere karışmış, maske takıp kendinden geçerek içgüdülerin akışına kapılmış şamanlar da olabilirler.
Belge niteliği taşıyan resimlerin bir kısmında ise toprağa yerleşmemiş bozkır göçebelerinin açık havada yolculuklarla ve mücadelelerle geçen yorucu ve zorlu yaşamlarına tanık oluruz. Hayvanlarıyla birlikte yoksulluk içinde yaşayan bu insanların yalınayak yürümekten şişen ayak tabanları özenle çizilmiştir. Ayaklar ve eller, kavruk ve kırışık yüzler ile bazen sakin bazen de telaşlı ve kuşkulu bakışlar kadar ifadelidir. Kısa boylu, kambur, genellikle sakallı, uzun giysili ve başında başlık olan figürlerin yüzleri, bol, kıvrımlı kıyafetleri bazı kalıplar içindeyse de hareketleri doğaldır. Renkleri ve giysileriyle birbirinden ayrılan Asyalı ve Afrikalı insanların birlikte -Türk, Moğol, Hintli, Zenci- gösterildiği örnekler vardır. Afrikalılar köle olarak tarlada ve evde çalışsalar da genellikle evden biri olarak görülüyorlardı. Değişik halklardan ve ırklardan olan tiplerin yanı sıra şaman, gezgin, derviş, rahip, Budist gibi farklı inançtan olanlar, fakir, üst sınıf ve zor bir yaşam sürdürenler gibi değişik sınıflardan olanlar ve demonlar, cinler, devler gibi hayal gücü yaratıkları da bu resimlerde yer bulmuştur. Bunlar, içinde bulundukları yer ve çevre gösterilmeden belirgin sert konturlarla, zemin üzerinde değil doğrudan boş kağıda çizilmiştir. Çok az da olsa bozkırı çağrıştıran ağaç kütüğü, kaya parçası, çalı gibi resim öğeleri kullanılır ama manzara yer almaz. Bir yerden gelip bir yere gider görünen göçebeler sanki zamansız ve mekansız bir ortamda gibidirler. Resimlerde çoğunlukla kullanılan siyah, kırmızı, sarı ve mavi renkler bazen parlak bazen de donuktur. Derinliği olmayan bir yüzey üzerindeki hacimli ve yere sağlam basan figürler el ve kol hareketleriyle, karşılaşma, buluşma, konuşma gibi durumlar ve çömelmiş, eğilmiş ve ayakta asaya abanmış duruşlar içindedirler. Onları farklı açılardan gösterme kaygısı bazen biçimlerde çarpıtmaya da neden olmuştur. Özellikle hayvan çizimlerinde bunu görmek mümkündür.
2153 no’lu albümün 29b sayfasında 22x28cm ölçülerindeki imzasız resmin üst kısmı büyük ihtimalle yıprandığı için albüme yapıştırırken kesilmiştir. Bu sayfada açık renkli, düz bir zemin üzerinde eliptik bir şekilde yerleştirilmiş beş insan ve bir hayvan figürü görülür. Sağda bir aslanın sırtına binmiş ve onu zapt etmeye çalışan kürklü şapkalı ve pelerinli bir erkek vardır. Kaftanların üzerine giyilen bu pelerinlerin içi kürklüdür, dışı sırma ile işlenmiştir. Kıvrımlı bol giysinin kolları ve etekleri yukarıya doğru sıyrılmıştır. Çıplak ayaklarının tabanları şiştir. Yüzünde mücadelesinin zorluğunu gösteren bir ifadeyle aslanı alt ve üst çenesinden tutmuştur. Aslanın hacimli gövdesiyle ve bütün ağırlığıyla toprağa basması gücünü hissettirirken ağzından çıkan alevler kahramanın yukarıya doğru dalgalanan pelerinini tutuşturmuştur. Pençeleri, yelesi, gözleme dayalı gerçekçi bir şekilde ve ayrıntılı olarak çizilmiştir. Aslan binicisi antik dönemden beri doğuda ve batıda yaygın bir konudur. Çin’de, Orta Asya’da aslan ve kaplan binicileri tasvirlerine rastlanır. İkonolojik olarak Doğu Asya’da aslan sürücüsü, İslam’da aslan evcilleştiricisi, Batı’da ise aslan öldürücüsüdür. Aslan terbiyecisi aslanın üzerine oturur ve onu yularıyla dizginler. 15., 16. ve 17. yüzyıllarda Pers resimlerindeki aslanlar mitolojik hayvanların yırtıcılığının aksine sakin ve nazik gösterilirler. Resimdeki diğer figürlerin vücutlarını boydan boya saran sade ama bol kıvrımlı giysileri ritim duygusu uyandırır. El, kol ve ayak hareketlerinde doğal görünüşe uygunluğa dikkat edilmiştir. Kollar ve ayaklar kalın; el ve ayak biçimleri boğum boğum ve iridir. Sivri ve top sakallı, kırışık yüzlü, kalın hatlı erkekler ve değnek tutan kadın Siyah Kalem üslubundaki diğer çalışmalarda da tekrarlanır. Açık renk yüzeyin üzerinde koyu renk giysili figürler ön plana çıkar. Renk az, çizgiler belirgin, konturlar keskindir. Farklı şeylerle meşgul olan değişik duruşlar içindeki üst üste ve yan yana sıralanmış kadın ve erkeklerin sağ taraftaki sahneyle ilgileri yok gibidir. Kompozisyon bütünlük içinde değildir, dağınıklık vardır. Beyhan Karamağaralı aslanı tutmaya çalışan pelerinli erkeğin Hz. Ali’yi temsil edebileceğini belirtir; kadının bir elini havaya kaldırması ise teslis işaretidir ve Allah-Muhammed-Ali üçlüsünü vurgular. Tasvir edilenler ayindedir; içki içilmektedir. Başlarındaki dilimli başlıklar da on iki imamı simgeliyor olabilir. Resim, kadınların da erkeklerle ayine katılabildiği bir tarikatı işaret eder. Yesevilik’te kadın ve erkek bir arada ayinlerde bulunur. Kumaş parçası tutmaları ve asa taşımaları Yesevilik’e bağlı Şii Batını dervişleri olduğunu gösterir. İlhanlılardan beri tarikat ayinlerinde boyna eşarp veya ip koyma ve değnek taşıma gibi adetler vardır.
|
Yorumlar