Sivil
İnsan öldürmek, bilgisayarda virüs temizlemek gibidir derdi eski komutanım. Bu cümleyi neredeyse her konuşmasında bize tekrarlıyor ve arkasından eğer cepheye gidip savaşacaksanız bunun sadece göz açıp kapatıncaya kadar gerçekleşeceğini söylüyordu. Hayatınız boyunca hiç bir şeyi öldürmeyi denediniz mi? Öldürülecek bir şeyin hiç bir şey olması gerekir çünkü sizin için. Hayatınız boyunca hiç bir şey öldürmeyi denediniz mi bilmiyorum ama benim tek deneyimim Selin ile birlikte mutfağımızı işgal eden karıncalardan kurtulmak için elektrikli süpürgeyi çalıştırmakdan ibaret. Ekmek kırıntısı ve şekerlerin arasında gezinen karıncaları bile öldürememiştim. Ve şimdi bulunduğum konuma bakın. İçimde beni teselli eden tek şey ülkede bir savaş hali olmamasıydı.
Uzun bir eğitim dönemi ve unutulmaz anılarla geride kaldı dediğim askerlik hayatımla aramda yıkamadığım bir köprü kurdular. Seferberlik. Savaş durumunda ailemden ilk çağıracakları kişi benmişim. Onlara bir ailem kalmadığını söylemek isterdim ama aile içi ilişkilerden anlayacak kadar duygusal olduklarını sanmıyorum.
Sivil hayatıma döndüğüm ilk gün Selindeki değişiklerin sebebini araştırmaya başladım. Evlilk hayali kuran, mutlu bir yuva isteyen kız gitmiş, yerine eski çalıştığım, dünya üzerinde yardıma muhtaç hangi ülke varsa, oraya yardım için giden sivil toplum örgütünün iç işlerini koordine eden bir kız gelmişti. Dünyası o kadar değişmiştiki bir süpriz eşliğinde yardım edecekleri ülkenin işlerinde bulmuştum kendimi. Gittiğimiz bölgedeki savaş sonrası psikolojileri bozulan çocukların kendilerini toparlamaları için hazırladığı eğitim programından başını kaldıramayışı ilişkimizin bozukluklarının bir sebebi değildi. Durumun benim tarafıma bakıldığında kişisel yargılara vardığım kanaatini söylenebileceği ihtimaline karşı sustuğumunda anlaşılmasını beklemiyordum. Onu yanımdayken kaybetmeye başlamıştım. Yapmak istediği herşeyi bana anlatıyor ve herşeyi benimle yapmak istiyordu. Karar mekanizmasını onun eline bıraktım. Ona hala inanmak istiyordum ama ilişkimizin loşlaşan ışığını bile romantizm sanıyordu. Ben giderken benim bıraktığım bir sivil toplum örgütüne bu kadar bağlanmasını kıskanıyorumdur belkide.
En son tartışmanın ardından Selin ile göz göze gelip hiç konuşamamıştık. O gelmemi istiyor, bense savaşın geçtiği bir yerde bile bulunmak istemeyişimi anlatamıyordum. Gözlerinin içine baktığımda içinin acıdığının hissetmek, benim için birisini öldürmek kadar katlanılamaz bir şeydi. Evden çıkmadan önce gözlerinin içine bakıp, tek korkumun onu kaybetmek olduğunu söyleyip, sırt çantalarımızla tam dört yıllık bir maratona başladık. Afganistanda ki dostlarımız ile birlikte ilk adımı attık. Kendi aramızda düzenlediğiniz yüzük töreninin kamera kayıtlarının olmaması tamamen benim heycanımdan. Irak'ta birlikteliğimizin beşinci yılını kutladık. Güney Afrika'da evlendik ve Bosna Hersek'de balayını yaptık. Ve bunları yaparken hep çalıştık, hep çalıştık. Kendimize ait olamasını isteybileceğimiz her anımızı ekip ile birlikte kutladık. Balayını bile. Ama bütün ekip ile birlikte, tam dört yıl boyunca yardıma muhtacı olan her ülkeye koştuk. Sayısız hayat kurtarıp sayısız insanda bir anı olarak kaldık. Bir çok kez ölümden de döndük ama ölümlerinden sandalları ile kıyıya vuran insanlara ev, sağlık ocağı, okul, kütüphane, ve hatta tiyatro salonu bile yaptık. Bir keresinde bizden habersizce düzenledikleri veda gecemizde çocukların sahneledikleri oyunda Selin ile aramızdaki o komik kavgalarımızı izlediğimde ben bile gülmüştüm. Ama gülüşlerimde bile aklıma takılan soru işareti peşimi bırakmıyordu. Ülkem ve savaş. Bir savaşa gireceklermiydi? Evet. Benim bile değer vermeyeceğim bir ülke ile birlikte hemde. Ta Nijeryadan bile bütün ihalesi ve bize kalacak olan savaşın ne kadar anlamsız olduğunu duyarken onlar bir kor edası ile meydan okumaya devam ediyorlardı. Karaktersiz insanlar topluluğunun lanetlenmişleri ölünce birlikte girdiğimiz savaşta tek başımıza kaldık. Kuruluşumuz bizi bölgeye ülke ise askere çağırıyordu. Nijeryadan ayrılmadan önce Selin ile göz göze geldik. Öldürmenin kaçınılmaz olduğu yere geldiğimizi fark ettim. Maddi yada manevi bir şeyleri öldürmek zorundaydım. Evren küçücük bir bilgisayar olmuştu birden. Kaderin beni bu yol ayrıma getirmesine veremediğim anlamı sadece gözlerine baktığım insan anlıyordu. Kararında kesindi. Olduğu yerde kalmaya devam edecekti. Beni caydırmak için bir hamleydi yaptığı. Savaş. Her harfi ölüm kokan bir kelime. Benim bile Selin ile olan duygularımı öldürdü.
Hava alanı yolunda arkamda bir eş ve yanımdaki arkadaşıma bırakacağım bir vasiyetname ile seyahat halindeyim. Silinen soru işaretinin boşluğu bir kalıp gibi, içine dolacak düşünceleri bekliyor. Yol boyunca bütün insanlığa ve Kutsal'a bir şey sordum. Selin. Bu ona ihanet mi? Evet mi? Hayır. Hayır mı? Oda değil. Sadece belki. O benim hayatımda asla öyle bir konumda bulunmadı. Soru işareti dolmaya başladıkça onun kalıplandırmak yerine arabayı kenara çekip bütün ekibime şu konuşmayı yaptım. "Biz savaş ve afet sonrası yardım ekibiyiz. Savaş halinde ki bir ülkeye gitmek, savaş sanrası kalan o ülkenin halkına yardım etme ihtimalizi düşürür. Çünkü savaş içinde bulunduğu herşeyi kendine çeker. Bizi bile. Yanınızdaki arkadaşınızın Kutsal'ın emri ile ölüşünü bile ona biçersiniz. Hayatını, benim ve eşim gibi bu işe adadığınızı düşünüyorsanız benim ile birlikte bütün vicdan rahatlığı ile geri dönebilirsiniz. Yada bu araç ile birlikte geri dönebilirsiniz. Dönen herkesin sorumluluğu benim üstümdedir. Önce anlamsız, şaşkın gözlerle bakındılar, sonra dediklerimi anlamaya başlayınca bütün arabayı boşalttılar. İhanet, alınan ortak kararların gerçekleştirilme sürecinde, bir tarafın bütün çıkarlarıı kendine çevirmesidir. Bu formülde ben nerede olduğumu ve nerede olduklarını gayet iyi görebiliyordum. Dünya'nın en büyük sivil toplum örgütünün kurulma düşüncesi işte bu anda atıldı düşüncelerime. Başka sorusu olan gazeteci arkadaşım kalmadıysa yıllarca biriktirdiğimiz hediyelerden oluşan müzemizin açılışana geçelim...
Yorumlar