Bir İstanbul Pazarı

İstanbul’a olan aşk…

İnsanlar…

Baktım hep insanlarla iş, eğitim, kötü talih ve arkadaşlar yüzünden tanışıyorum, baktım hep bir nedeni var, bu sefer insanları nedensiz olarak tanımak istedim. Çıkar gözetmeksizin…

Hikayelerini bilmek istedim.

Bugün bir Pazar günü ve ben İstanbul’un elinden tutup hikayelere gidiyorum. Hikayelerin bana gelmesini beklemeden.Sabah 9′da Bostancı’dan başladım günüme. Günün bu saatinde insanlar Fenerbahçe formalarıyla kahvaltı yapıyorlar. Hava sıcacık, Cadde çocuğu havasına girdim bile. Fenerbahçe sahili beni bekler.
Image and video hosting by TinyPic
Çok kalabalık. Gazete okuyan, piknik yapan, köpeğini yürüten İstanbul’u uzaklarda bırakmışçasına keyif yapıyorlar. Tanrım!!! Yaz gelmiş bile. Tabiki Anadolu yakasındaki en favori mekanına gittim.

Baraka!
Image and video hosting by TinyPic
Ama o mütevazi,doğal, başka bir dünya havasından çıkmış Baraka… Sanki yıllardır el değmemiş eski, yıkık bir ev gibiydi. Faruk Ilgaz’da müzik organizasyonları yaptığım zamanlarda Baraka’nın kucağına koşmuşumdur. Leziz türk kahvesine… Şimdi etrafı betonlarla örülmüş, sahil kenarında taşların üzerine yeşil (!) halıfleks gibi birşey serilmiş plastik yığınına benziyor. Buraya kadar gelmişken en azından türk kahvesi eşliğinde Yılmaz Özdil okumadan olmazdı. Haksızlık etmeyeyim çok misafirperver çalışanları. Tabi bir de deniz, heryerde deniz… Güneş, deniz, türk kahvesi bir de bir amca yavru kedilerle ilgileniyor.

Konuşmaya başladı: “3 taneydi bu yavrular, 2 tane kaldı. Anne ilgilenmiyor ben de sosis getiriyorum onlara” Amcam Of’lu. Çektim sandalyeyi. “Otur amca sana bir çay ısmarlayayım.”

Image and video hosting by TinyPicImage and video hosting by TinyPic

Osman Kaptan 82 yaşında, aman yaşına aldanmayın. Taşı sıksa suyunu çıkartır. 4 çocuk yetiştirmiş. Hepsinin eğitimini karşılamış, “dil çok önemlidir” düşüncesiyle yurtdışına göndermiş çocukları dil öğrensin diye. Hepsine de birer tane ev almış.

“İstanbul güzel. Çok iyi para var burada. Trabzon’da beni okula göndermediler. İstanbul’a geldim Napoleon’la tanıştım.” dedi tatlı Karadeniz aksanıyla. Yani çok para kazanmış. Aile kurmuş, eşi vefat etmiş uzun süre önce, tekrar evlenmiş.
Osman Kaptan manevi mutluluktan uzakta kalmış hep. Çocukları ziyaret etmiyormuş uzun zamandır. Mutluluğu parada bulmuş. Daha doğrusu mutluluğu bile “parayla alabilmiş” nadir insanlardan Osman Kaptan. “Tavla bileysun? Gel bi tavla atalum.” demesiyle kaptım tavlayı. Baktı telefon elimde (twit atıyorum), ne yaptı ne etti yendi =) Tavlada taş çalmak varmıydı yahu?

Tavlayı kapattık. Osman Kaptan’dan müsaade isteyerek ayaklandım. Elini öptüm Osman Kaptan’ın. Gülen bir yüz bıraktım Baraka’da. Duygulu, ağlamaklı gözlerle ayrıldım öncelerden doyamadığım bu kaçamak yerinde.

Baraka Fenerbahçe sahilinde, Yelken Kulübü’nün karşısında bulundan yemyeşil parkın içinde. Kafanızı dinlemek, gözleme yiyip, gazete okumak için yine de güzel bir yer.

Kadıköy yolları taştan.

Kadıköy’ün yolları sarı-lacivert olmuş. Millet utanmasa, formasız olanı sokmayacaklar, o kadar çok Fenerbahçe’li var akşam şampiyonluk maçını bekleyen. Karşıya geçmeliydim. Birazcık dolandıktan sonra rıhtımda buldum kendimi. Arkeoloji müzesini görmek istiyordum uzun zamandır.

Tarihe doğru yola çıktım.

Eminönü vapuruna binmek üzere yürürken ,rıhtımda imza toplayan orta yaşlı 3-4 beyefendi gördüm. Etraflarında uçak maketleri. “Siz hayatınızın mücadelesini vermiş olmanız lazım, daha ne için savaşyorsunuz? Keyfini çıkarın emeklerinizin. Bizler yaparız” Demek yerine “Neden imza topluyorsunuz?” diye sordum.
Sevgili Hakan Demirbay anlatmaya başladı. Sırf anlatmak için değil de, hissederek, kalbiyle anlattı. Gerçek anlamıyla paylaşmak için öğretmek için. Kendisi film yönetmeni. Zamanını Kadıköy’de bulunan Hangar Prova Stüdyosu’nda geçiriyormuş. Sektörden biriyle tanışmaktan çok mutlu oldum. Güzel bir sohbet yaptım kendisiyle. Bir çay borcum var Hakan Bey’e.

Image and video hosting by TinyPic
Vecihi Hürkuş

İstanbul’da yapılacak 3. Havaalanının ismi Vecihi Hürkuş olmalı inancıyla imza topluyorlar.
Tanıyor musunuz?
Ben kendisini tanımadığım için kendisimi suçlu hissettim. Hakan Bey seve seve hem anlattı hem de daha fazla bilgi edinmem için kaynaklar sundu.
Vecihi Hürkuş, Türk havacılık tarihinde bir çok ilklere imza atmış. Vecihi Hürkuş’un kızı ile de tanışma fırsatım oldu. Bu etkinliğe dahil olmak, biraz tanımayı dilerseniz. Resmi sitesinin linki:

http://tayyarecivecihi.com/

Bazı ilkler:
İstiklal Savaşında ilk hava zaferini kazandı (Alaşehir 15.08.1920)
İstiklal Savaşının son uçuşunda (Seydiköy/Gaziemir) hava alanına ilk girdi ve tek başına işgal etti. (İzmir, 14.09.1922)
İstiklal Savaşında, her sınıf muharipler arasında Mustafa Kemal Atatürk’ün teklifleriyle üç defa TBMM takdirnamesi verilen tek kişi olarak kırmızı şeritli İstiklal Madalyası kazandı.
Türk toprağı üzerine ilk yolcu seferi düzenledi. Caproni Breda – 11 yolcu (Edirne, Haziran 1923)
İlk Türk tayyaresinin planlarını ve inşasını yaptı “Vecihi K-VI” (İzmir, 1924) İlk ve tek uçuşu (İzmir, 28.01.1925).
Türkiyede kurulan ilk sivil havacılık organizasyonu olan Türk Tayyare Cemiyeti (THK) kurucuları arasındaki ilk ve tek pilottur.
Türkiye’de ilk olarak Vecihi Hürkuş’a “Türkiye’nin Baştayyarecisi”ünvanı verildi (Ankara, 17.06.1925)
Türkiye’de ilk paraşüt atlayışında uçağı, Vecihi Hürkuş kullandı. Atatürk’ün de izlediği gösteriyi Alman paraşütçü Herr Hainike gerçekleştirdi. (Ankara, 16.09.1926)
İlk Türk sivil uçağının planlarını ve inşasını yaptı. “Vecihi XIV” (Kadıköy/İstanbul, 16.09.1930)

Hakan Demirbaş bu konu üzerine TRT için bir belgeselin yönetmenliğini yapmı. 1993-1997 yılları arasında TRT’de yayınlanan belgeselin adı “Cumhuriyet’e Kanat Gerenler”. Henüz seyretmedim. DVD’si internette mevcut, sipariş verme zamanı!

Şu anda “Hürkuş” adlı filmin çalışması içerisindeler. Fragmanını http://bit.ly/lsZxTE adresten izleyebilirsiniz.

Tayyareci Vecihi Hürkuş Müzesi Derneği’nin iletişim bilgilerine websitelerinden olaşabilir, hatta gönüllü olarak yardımcı bile olabilirsiniz.

İnandıkları için çaba sarfeden insanları bulduğunuz zaman kaybetmeyin!

Caramawoosh

Hakan Bey’e teşekkürlerimi ilettikten sonra atladım Eminönü vapuruna. Denizi solumaya, her seferinde İstanbul’un güzelliğine bakmaya doyamadan vardım. Arka sokaklarında kaybolmak istedim Eminönü’nün. Ne hikayeler saklanıyordur o sıkışık bina ve apartmanların gölgelerinde, kim bilir? Fakat bugün imparatorların hikayesine gidiyordum…

Daracık sokaklardan, uzun caddelere döküldüm. Tarih kokuyor buralar diye mırıldanıp dururken, Arkeoloji müzesine yaklaştığımı hissettim.

Ahşap ve taş yapılara alışan gözlerim tatlı kırmızıya boyanmış bir dükkan farketti. Hani hem mütevazi, hem de iddalı bir ayakkabı görürsünüz, “Tam benlik!” dersiniz… Aynen öyle hissettim. Biraz retro, biraz sofistike. Her ne ise alışveriş merkezinde ki mağazalarının a’dan z’ye standart bir uyumluluk içinde olan raflarından sıkılmış olan ben, yaratıcılığın kokusunu alır almaz yaklaştım. (Her ne kadar popomun eski halini almasına zaman olsa da kaçıramazdım)

Image and video hosting by TinyPic

El yazısıyla adı CARAMAWOOSH yazılmış olan bu butik sıradan butiklere benzemiyor. Biraz olsun “designer samples” olduğunu umut ediyordum. Gözümün önünden Chinese Laundry, Line, Joe’s, Mat ‘n Nat, Free People “sample” kıyafetleri geçiyor. Öyle bir hava var çünkü. Modayı insanların hayatına işlediğim günler aklıma geldi, heyecanlandım! Renklerin ve ufak dekorların ustaca kullanıldığı girişten içeri girdiğimde Line ve Joe’s yoktu fakat Caramawoosh kapılarını uluslararası markalar olan Zu Elements(Italian ?), J. Lindeberg (Stockholm), River Island, Cubus (Norway) gibi moda cavanarları markalara açmış. Kim demiş moda ve spor giyim yanyana olmaz diye? Buyrun size bu ikilinin genlerini taşıyan çocuklarını sunan bir butik.

Bu küçük butik çok fazla sıradışı olmadan farklılık yaratabileceğiniz parçaları uygun fiyatlara sunuyor.

Image and video hosting by TinyPic

Baktım kimseyi göremeyince ufaktan kaçayım derken, bir ses geldi ahşap merdivenlerden. Hani dedim ya hem mütevazi hem de iddaalı bir yer diye, işte aynen bu butik gibi, kibar ve yakışıklı bir genç indi merdivenlerden. Aşağıya indi ve biraz muhabbet ettik. Bu şirin butiği kendisine benzeten, Ömer’e yukarıda atölyeleri olup olmadığını sordum. Tabi ki yanılmamıştım, yaratıcı ruhları uzaktan tanırım ben! Ömer bir tasarımcı, butiğin duvarlarında ki çizimleri de kendisinin yaptığını söyledi.

Caramawoosh’da dünya markalarına tasarımlarını sunuyorlar. Fakat kendi tasarımları butikte mevcut değil.

Eğer siz de alışveriş mağazalarından sıkıldıysanız, arada bir moda kaçamakları yapabileceğiniz bu butiği bir ziyaret edin derim.

Adres:

Ebussuud Caddesi no:7 Sultanahmet, Istanbul, Turkey

caramawoosh@hotmail.com

Ömer’i twitter’dan takip edin! @Caramawoosh

Tanrılar İstanbul’da! – Arkeoloji Müzeleri

Bir güzel insanı daha tanımanın heyecanıyla Arkeoloji Müzesi’ne doğru devam ettim.İstanbul’dan nasıl sıkılabilir insan? Daha doğrusu nasıl aşık olunmaz bu şehre?

İşte oradayım!

Bu gördüklerim varoluşun ta kendisi! İnsanın inanma ihtiyacı, bir oluşa sırtını dayama isteği… Sanki dünya ile “tanrılar alemi” arasında hissettim kendimi.

Arkeoloji müzesinin sessizliği, temizliği, güvenlik görevlilerin güler yüzlü yardımseverlikleri ve müze sistem çarkının neredeyse mükemmel döngüsü bana çok huzur verdi.

Image and video hosting by TinyPic

İçeri girdiğimde bir grup hevesli bir şekilde rehberlerini dinliyorlardı. Grubun ortak bir yanını göremedim. 7′den-70′e üyeleri vardı bu grubun hemen hemen her birey farklıydı. Ne bir araya getirmiş olabilir bu grubu? Biraz yaklaştım. Herkes tamamen kendini anlatana vermişti pür dikkat. Ne güzel bir sesti bu? O huzur veren ses bir kadına aitti. Mezopotamya’yı uyku zamanı masalları gibi anlatıyor, büyüye kapılmış gibi herkes, üzerinde bulunduğumuz toprağın değerini daha iyi anlarcasına daha çok bilmek için bekliyordu. Bu ses, bu anlatış ve bilgi dolu gözlerle dünyaya bakan kadın beni çok etkiledi. Müzeyi onlarla katılarak devam etmek istemeye karar vermişken bir mumyaya daldım ve grubu kaybettim.

Ben o sesi tanımalıydım.

Sanki kendisi yaşamış gibi, hatta yaşarken anlatıyordu.

Malesef kendisi müzenin rehberi değilmiş. Biraz hayal kırıklığına uğrasam da gezilecek ve öğrenecek çok şey vardı müzede.

Tanrıları ziyarete gittim. Güneşin demir parmaklıklı pencerelerden sızması o tanrıların 3 boyutlu resimleri ile ahenk içinde dans ediyordu.

Image and video hosting by TinyPic

Çok fazla yazmayacağım, 10 TL gibi makul bir fiyata gidin görün lütfen. Ufkunuz açılsın insan gücü ve düşüncesinin neler yapabileceğine. Pazartesi hariç hergün açık!

Tek olumsuz söyleyebileceğim şey müzenin içinde istediğiniz yerden alabileceğiniz broşür veya bilgi içerikli kitapçık yok! Broşür olarak İngilizce yazılmış ve sadece rehber aldığınızda size verilen origami biçiminde broşürler var.

Ruhum doydu. Artık gitme vaktim geldi…

Kapısından çıkıp son bir kere daha baktım arkamızda bıraktıklarımıza, yani arada sırada inanmak için geri dönmemiz gerekenlere. Gülhane parkının içine doğru yürümeye başladım.

Yanlız yürüyen bir hanımefendi gördüm.

O!

Hemen yanına yaklaştım ve teşekkür ettim.

Aysel Hanım tamamen tarihe aşık ve bildiklerini insanlarla paylaşmaya adıyor kendini vakit buldukça. Kendisi Facebook’ta Salı Gezginleri adlı gruba dahil. O kadar güzel güzel konuşuyor ki düşünüyorum ben de “Bugün ben bir çeşit mıknatıs mıyım? Muhteşem insanlarla tanışıyorum” Kendisini tanıdığıma çok memnun oldum.

Eğer herhangi bir etkinlik planlıyorsanız kendisine Salı Gezginleri’nden ulaşabilirsiniz. Eğer kendisine ulaşamazsanız ben de telefonu mevcut. Seve seve yardımcı olurum. Hatta kendimi de zorla davet ettiririm.

Biraz ayak üstü sohbet edip tekrar teşekkür ettim kendisine. Öğrenciler ve tarih severler için bir hazinedir Aysel Hanım, değerini biliniz.

Image and video hosting by TinyPic

Salı Gezginleri Hakkında
İstanbul’un tarihsel geçmişine ışık tutan semtlerini ve yakın çevresini geziyoruz.
Aysel Bayer’in rehberliğinde gerçekleşen gezilerimizde, İstanbul’un geçmişiyle ilgili hikayeler dinliyor, tarih bilgimizi geliştiriyor, fotoğraf çekiyor, sohbet ediyor, güzel yemekler yiyor..özetle geziyor tozuyoruz :) İstanbul’un keşmekeşini değil de güzelliklerini görerek geçirdiğimiz günün sonunda dünyanın en harika şehrinde yaşadığımız için çok mutlu oluyoruz.
İsmini salı günleri başlamasından alan grubumuzun hafta sonları da gezileri oluyor, genellikle bir gezi öncesinden haftaya nereye gidileceğine karar veriyoruz.
Herhangi bir kurumsal yapımız olmayıp katılım ücretsiz ve tamamen arkadaşçadır.

Arkeoloji Müzeleri resmi sitesi:

http://www.istanbularkeoloji.gov.tr

Not: T.C. Kültür Bakanlığı’nın başlatmış olduğu Müzekart projesiyle Türkiye’de bulunan 300′ü aşkın müzeyi bir yıl boyunca sadece 20TL karşılığında ziyaret edebilirsiniz. (Harika!)

Salı Gezginleri Facebook sayfası:

https://www.facebook.com/group.php?gid=252097456217&v=wall

Cezayir Sokağı – Biraz kırmızı, biraz retro biraz da blues

Havanın sıcaklığıyla boğuşurken rengarenk sıcak bir yere gidip birşeyler yemenin vakti geldiğini düşünerek, Fransız Sokağı olarak da bilinen Cezayir Sokağı’na gitmeye karar verdim. Belki serin bir kadeh beyaz şarap içebilirdim?

Image and video hosting by TinyPic

Kürşat Gönüllü tarafından – http://bit.ly/jGGM5g

Orijinal metin (Fransızca) – http://bit.ly/kkYkFx

O koltukların rahatlığı, vintage perderler, cıvıl cıvıl koltuklar insanı o eski “apartman-önü” komşularınızı hatırlatıyor. Arkadan gelen saçma sapan bir müzik olmadığı takdirde kendinizi evinizdeki kadar rahat hissetmemeniz olası değil.

Bütün günün yorgunluğunu aldı oturduğum kırmızı koltuk.

Bir dakika…

Ben yemek yemeyi unuttum bugün!

Hemen birşeyler sipariş verdim. Şarap hayallerim suya düştü malesef…

İsmi Le Bistro olan mekanı 80′li yılların Disko Dans Kraliçesi Behiye Eraksoy işletiyormuş. Çok güzel bir kadın! Biraz ayak üstü sohbet ettik. Bu minik sevimli ve aynı zamanda romantik mekanın her şeyi ile Behiye Hanım ilgileniyor. Kendi başına hemde! Yemekleri çok leziz. (Daha önceden tattığım nadir bulabileceğiniz leziz profiterolden de bahsediyorum)

Image and video hosting by TinyPic

Behiye Hanım, 80′li yıllarda Disko Dans Kraliçesi olarak tüm gözleri üzerine çekmiş ve o yıllarda bir çok filmde rol almış. Hayata erken başladığı için çok burukluklar yaşamış küçük yaşta. Çok istedim anlatmasını ama yorgun gözleri “bir başka zaman” dedi. Hazırlanıp çıkacakken Behiye Hanım Türkan Şoray ile de çalıştığını ekledi ve beni Türkan Şoray’a benzetti!

İçimden “Aman Behiye ablacım ne yaptınız? Tamam çok şirinim ama Türk Sineması’nın taçsız kraliçesi ve ben…” derken yine de tabi utandım kızardım bozardım sevindim. Ah, güzeller güzeli Türkan Şoray, hem kendisi hem de ruhu güzel Türkan Şoray… İçim bir hoş oldu tabi…

Artık hava kararmaya başladı.

İstiklal Caddesi’nden insan kalabalığına karışıp Kabataş’a gittim. Boğaz havasını soluyarak Beşiktaş’a kadar yürüdüm o güzel yollarda. Son Kadıköy vapurunu yakaladım. Maç çoktan başlamıştı fakat vapurun çoğunluğu sarı laciverte bürünmüş şampiyonluğu kutlamaya gidiyorlardı.

Kadıköy’de rakı balık eşliğinde maç seyreden annem ile babamı yakalayıp 1-2 bira ısmarlattım. Bu güzel güne cila lazımdı.

Şampiyonluk çığlıkları.

Ev…

Osman Kaptan, Hakan hocam, yakışıklı Ömer, tarih aşığı Aysel Hanım ve disko kraliçesi Behiye abla.

Tesadüflere inanmak veya inanmamak…

Denize olan aşkım, sinemanın kalbimde ki yeri, yaratıcılık ve moda, topraklarıma ve geçmişe olan ihtiyacım ve vazgeçilmezim 80′ler; retro, dans ve shiny disco balls!

Bir güne dünyalar sığdırdım. Hiç bir neden olmadan karşılık beklemeden insanların hikayelerine bıraktım kendimi.

İnsan güzeldir.

Mutluluğu bir “merhaba” ile bulabilenlere…

İlk yazımı bitirdim. Olumlu veya olumsuz tüm kelimeler için :merhaba@seymasarikok.com

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Girdap

Düşündüğünüz her şeyin gerçek olma ihtimali.

Unutulmaz Film Karakterleri | Cilalı İbo